BOLU F TİPİ CEZAEVİ RAPORU-İstanbul,2003

BOLU F TİPİ CEZAEVİ RAPORU

Hazırlayanlar:

Av. Cihat Gökdemir Av. Mustafa Ercan Yaşar Sekizkardeş

GİRİŞ

İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği - MAZLUMDER İstanbul Şubesi avukatları 27.05.2002 tarihli Kocaeli ve Bolu F Tipi Cezaevleri Raporu hazırlamıştı. Geçtiğimiz iki hafta içinde kimi gazetelerde Bolu F Tipi Cezaevinde zorunlu tek tip elbise giydirme ve marş okutma haberlerine sıkça rastlanmaya başlandı. Anılan cezaevinde kalan kimi hükümlü yakın ve vekilleri derneğimize başvurarak, bazı sorunların devam ettiği, bu nedenle yerinde gözlem ve inceleme yapmamızı talep etmişlerdir. Şubemiz yönetim kurulunca konuyu araştırmakla görevlendirilmemiz üzerine, 09 Mayıs 2003 Cuma günü Bolu F tipi cezaevine giderek, aşağıda yazılı gözlem ve tespitleri kamuoyuna sunuyoruz.

TUTUKLULAR İLE GÖRÜŞMEMİZ

Cezaevindeki gözlemlerin yerinde ve çıplak gözle yapılması ve idarenin mahkumlar şikayetlerine ilişkin beyanlarını alabilmek bakımından gerekli iznin verilmesi için Adalet Bakanlığı'na başvurmuş isek de ziyaret gününe değin herhangi bir yanıt verilmemiştir.

Bolu F Tipi Cezaevinde, yukarıda anılan kolaylığın sağlanmaması nedeniyle ancak belgelerini temin edebildiğimiz beş hükümlü ile görüşülebilmiştir. Görüşülebilen hükümlüler, 2002 Mayıs ayında Bolu F Tipi Cezaevine getirilmişler ve bir yıldır da adı geçen cezaevindedirler. Hükümlülerin beyanları raporumuzda, mümkün olduğunca ortak bir dil ile kendi ağızlarından ifade edilmeye çalışılmıştır;

Bolu F Tipi Cezaevi İçin Bildirilen Sorunlar/Çözümler ;

1- Cezaevindeki en temel sorun, halen "tecrit" konusunda odaklanıyor. (Görüşülen mahkumların tümü, üçer kişilik koğuşlarda kalmaktaydı.) Sosyal alanlar, iletişim ve sair imkanların kullanılmasına, idare nazarında bir formalitenin yerine getirilmesi olarak bakılıyor. Güvenlik gerekçesi ile iletişim imkanları gerek kişiler yönünden gerek ise zaman ve mekan yönünden sınırlandırılıyor. Dönüşümlü olarak, bir hafta açık spor alanına, bir hafta da kapalı spor alanına altışar kişilik grupla çıkarılıyor. Bakanlığın öngördüğü sayı on olmasına karşın idare yersiz surette sayının altıyı aşmasına imkan vermiyor. Altı kişilik sayının belirlenmesinde ise, kişilerin iradesi dikkate alınmıyor. İdare üç aylık dönemlerle kendi uygun gördüğü kişilerin bir araya gelmesini sağlıyor. Bu nedenle de kişilerin tanışması ve kaynaşması çok kere mümkün olamamaktadır. Sosyal alanlarda kalma süresi haftada 2-3 saat ile kısıtlı tutuluyor. Anılan nedenlerle mahkumlara sunulan sosyal imkanların içi boşaltılarak işlevsiz hale getirildiğinden, mahkumlar altı ay kadar sosyal alanlardan yararlanmamış, ancak idarenin olumlu gelişmeler olacağına ilişkin yaklaşımı üzerine uygulama son bulmuş.

2- Sosyal alanlarda ; haftada bir hoca eşliğinde çini, resim dersleri, haftada bir iki saat kadar sohbet ve kütüphaneden yararlanma imkanı veriliyor. Bu imkanlardan yararlanan hükümlüler dokuzar kişilik gruplara ayrılarak sosyal alana çıkabiliyorlar. Grupların oluşturulmasında da idare alabildiğine keyfi davranarak karşıt görüşteki hükümlüleri aynı grup içinde sosyal alana çıkartıyor. Bu keyfi uygulama da ileride pek çok sorunu ortaya çıkartabilir.

3- Ziyarete ilişkin sorunlar hiç değişmeden devam ediyor. Ziyaretler haftanın bir günü toplam 1 saat 15 dakika ve ayda bir de aynı süre ile açık görüş imkanı var. Özellikle ayda bir yapılan açık görüşlerde sıkıntı yaşanıyor. Ziyaret yeri çok küçük olduğu için görüşmeler sağlıksız cereyan ediyor. Aileler içiçe oturmak zorunda kaldığı gibi gardiyan da yer darlığı nedeniyle başlarında dikiliyor. Aile mahremiyeti kalmıyor. Daha geniş mekanlar bulunmasına rağmen personel yetersizliği gerekçe gösterilerek kullandırılmıyor.

27.05.2002 tarihli rapordaki ziyaretler ile ilgili şikayetler aynen yinelenmiştir; "Ziyaretlerde gerekli hassasiyet gösterilmemektedir. Örneğin, aynı şehir ve semtte bulunan ailelerin ortak bir gün ve saatte ziyarete gelebilmeleri için, bu kişilerin aynı hücrede kalmasına veya başka bir türlü tedbir yoluna gidilmemiştir."

"Ziyaretçiler, girişte oyalanmakta, zaten sınırlı olan ziyaret saati bu şekilde bitirilmektedir. Örneğin 19 Mayıs 2002 günü yapılan açık görüşte, 75 dakikalık görüşün ancak 15 dakikasında görüşülebildi. Sorunun esas nedenlerinden birisi de, görüşme süresinin ziyaretçi için değil, mahkum için öngörülmüş bulunması. Bu halde görüşmeler ziyaretçiler ile tek tek yapıldığı için sürenin ekonomik kullanılması söz konusu değil." Ancak daha önceki raporda yer alan; ziyaretçilere sataşma şikayetleri artık bildirilmiyor.

4- Telefon görüşmeleri haftada 10 dakika ile sınırlı. Telefon ile görüşülecek kişi ve numarası önceden tespit ediliyor. 10 dakikalık sürenin tamamını bir yakınınız için kullanmak zorundasınız. Bir kişi ile kesintisiz 10 dakika görüşmenin de zorluğu ortadadır. Örneğin 3'er dakika ile üç ayrı yakınınız arattırılmıyor. Bu da sürenin en verimli ve çok sayıda yakın ile görüşülmesine imkan verecek şekilde kullanılmasına engel olmaktadır.

5- Mektupların ulaştırılmasında eskiye oranla iyileşme var. Örneğin cezaevi içi mektuplaşmalar artık PTT aracılığı ile değil idare aracılığı ile yapılıyor. Ancak, ziyaretçilerin beyanına göre halen kimi mektupların ulaşmadığını ilişkin şikayetler de bildirilmektedir.

6- Cezaevinden hastaneye götürülüp getirilme sırasında, her giriş-çıkışta taciz boyutuna varan aramalar yapılması uygulaması uzun bir süre devam etmiş ise de son zamanlarda çırılçıplak soyarak arama uygulamasına son verilmiştir. Hücrelerin periyodik aranması yine jandarma tarafından yapılmakta, ancak ilk başlarda yapıldığı üzere eşyaların darmadağın edilmesi, dökülmesi gibi taciz uygulamaları artık yapılmamaktadır.

7- Gardiyanların mahkumlara davranışları, başlangıçtakine oranla iyi, saygı sınırlarını zorlamıyorlar. Ancak idare, mahkumlara yaklaşımında "güvensizlik" izhar eden ve her talebin "ardında ne var" diye aşrı şüpheci davranıyor. Personel şiddet uygulamıyor. Ancak idari yaptırımlar çok sık ve yersiz surette uygulanmakta. İdari yaptırımlar; kişinin tek kişilik hücreye alınması, mektup vermeme, ziyaret yasağı ve benzeri şekilde uygulanmaktadır. Görüştüğümüz mahkumların tümü, geçtiğimiz iki hafta içinde medyada yer alan "Bolu F Tipi Cezaevinde işkence yapıldığı, tek tip elbise giydirildiği ve zorla marş söyletildiği"ne ilişkin haberlerin gerçeği yansıtmadığı, bu tür asılsız haberlerin gerçek sorunların da ciddiye alınmasını ve böylelikle çözüm üretimini zora soktuğunu bildirmişlerdir.

8- Cezaevi görevlilerinin ismini mahkumlar bilemiyor, çünkü hepsi birbirini "eleman" diye çağırıyor. Öte yandan üniformalarında sicil no'ları da bulunmuyor. Bu nedenle, bir şikayet bildiriminde görevliyi tanımlayacak bir isim veya numara bildirmek imkanı da bulunmuyor.

9- Sabah ve akşam sayım yapılıyor. Daha önce olduğu üzere sayım ayakta, baş açık vaziyette iken yapılıyor. İki mahkum, bakanlık genelgesinde "sayımda koğuşun alt katında olma gereği vurgulandığı halde ayakta bulunma zorunluluğu getirilmediği, bu nedenle ayakta durmayacaklarını" bildirmiş. Bu nedenle hücreye atılmışlar ve hücre cezası bittikten sonra da başka bir bloğa alınmışlar. İdare konu ile ilgili olarak yaptığı anonsta "bazı kuralları cezaevi idaresinin resen koyabileceğini ve bu kurallara da uyulması gerektiğini" vurgulamış. Bu uygulamanın keyfiliği yanında diğer F tiplerinde olması nedeniyle son günlerin en hassas konusudur.

10- İdare ile iletişimde dilekçe uygulaması devam ediyor. Dilekçelere en geç ertesi gün cevap veriliyor. Koğuştaki tamirata ilişkin sorunlar aynı sürede gideriliyor. Halen çözüm getirilmeyen hususlarda, idare yetkinin bakanlıkta olduğunu söylüyor. Bakanlığa sorulduğunda ise yetkinin cezaevi idaresinde olduğu bildiriliyor. Böylelikle sorunlar ortada çözümsüz kalıyor.

11- Günlük gazete kütüphaneye geliyor. Merkezi radyo sisteminde 7-8 kanal var. Televizyon kanallarındaki sınırlamaya yakın zamanda son verildi, artık ulusal bütün kanallar izlenebiliyor.

12- Hücrede 3 kitap bulundurma uygulamasına devam ediliyor. İbadet amacı ile bulundurulan Kuranı Kerim de bu sayıya dahil ediliyor. Cezaevi kütüphanesi halen zayıf.

13- Hücrede tek bir spor ayakkabı bulundurulması uygulamasına son verilmiş, bundan sonra iki adet bulundurulabilecek.

14- Hücrelere her giriş çıkışta ayakkabılar zorunlu olarak çıkarttırılıyor. Örneğin bir telefon görüşmesi için en az altı kez ayakkabı çıkarılıp giydiriliyor. Oysa tüm işlem kameralar gözetiminde yapıldığından ayakkabıya bir şey saklanması zaten imkansız.

15- Sosyal hizmet uzmanları eskiye oranla hükümlülerle daha ilgililer, ancak yeterli ve etkin düzeyde olduğu söylenemez. Bir çok mahkum yeni gelen uzmanlarla görüşme gereği bile duymamış, "belki de şartlara alıştık" demekteler. Ancak başka cezaevinde sağlanan insani hakların Bolu'da halen yetersiz olduğunu, öngörülen planda yer alan hakların en son buraya geldiğini söylemekteler.

16- Hücrelere haftada üç gün, bir saat sıcak su veriliyor. Tuvaletlerdeki sifon sistemi çok kötü. Bloğun her hangi bir koğuşunda çalışan sifon tüm hücrelerde duyuluyor. Öyle ki bir mahkumun kulağında duymaya ilişkin sorunlar oluşmuş. Sifon sisteminin bazı ülkelerde taciz mahiyetinde inşa edildiği haberleri karşısında F Tiplerinde de aynı kasıt olduğunu düşünmekteler.

17- Sağlık sorunlarında idarenin katkısı olmuyor. Özellikle ilaç paraları mahkumun idare nezdindeki hesabından kesiliyor. Ancak parası olmayana ilaç veriliyor.

18- Cezaevi kantinine ilişkin sorunlar büyük oranda devam ediyor. Temel ihtiyaç olan bir çok malzemeyi (örneğin iç çamaşırı) dışarıdan aileler getiremediği gibi, kirliler de ailelere verilip yıkattırılmıyor. Gerekçe olarak, bu malzemelerin kantinde satılması gösteriliyor. Kantinde satılan eşyaların dışarıdan getirilmesi imkanı tanınmıyor.

Kantinde satılan eşyalar kalitesiz olmasına karşın kaliteli ürün fiyatından satılmaktadır. Kantin ürün çeşitliliği ve alternatif ürün bulundurma açısından zayıf bulunmaktadır. Örneğin ihtiyaç bulunmasına karşın kışın eldiven, kaşkol ve şapka bulunmamaktaydı. Battaniye başta yoktu, ancak geldiğinde de, üşüdüğünüz için satın aldığınız battaniye karşılığında idarenin verdiği battaniyenin fazla sayıda olamayacağından bahisle iadesi istenmekte ve neticede yine tek battaniye ile kalınmaktaydı. Aynı uygulama nevresim takımında da yapılmış. Ki, nevresimler idarenin verdiğine oranla çok kalitesiz ve çok pahalı imiş. Ancak idarece verilen eşyanın iade zorunluluğu uygulamasına bilahare son verilmiş.

İDARE İLE GÖRÜŞMEMİZ

Bolu F tipi cezaevindeki görüşmelerimiz saat 17.00'ye kadar devam etmiştir. Cezaevine girişte müdür beyle görüşmek isteğimiz görevlilere iletilmişti. Ancak müdür beyle çıkış kapısında tesadüfen ayak üstü konuşulabilmiştir.

Müdür beye "kimi düzelmeleri tespit ettiğimiz ancak tecrit başta olmak üzere bir çok sorunun devam ettiği"ni söylememiz üzerine; "burasının cezaevi olduğunu, güvenliğin her şeyden önce geleceğini, diğer cezaevi uygulamalarının kendisinden istenemeyeceğini, kendisinin genelgeleri uyguladığını, bir sorun olduğunda savcı beye ileteceğini, bize söyleyeceği bir şey olamayacağını" söylemiştir.

DEĞERLENDİRMEMİZ

1- Cezaevindeki temel sorunun TECRİT uygulamasına ilişkin olarak devam ettiği görülmüştür. Cezaevi idaresinin abartılı ve yersiz güvenlik gerekçeleri ile hakları kısıtlaması sorunun derinleşmesini sağlamaktadır. Buradaki idareden kastımız, başta Bakanlık olmak üzere tüm sorumlular olduğunu belirtmeliyiz. Bakanlık yaklaşımının "güvenlik ve hakimiyet sağlama" anlayışından öteye geçtiğine ilişkin bir yaklaşım görebilmiş değiliz. Yerel düzeydeki idarecilerin ise kendilerine yasal olarak sağlanan takdir yetkisini yerinde kullanarak sorunların aşılmasına katkı sağlayacaklarına dair olumlu bir izlenim edinebilmiş değiliz.

2- Temel insan hakları ihlali niteliğindeki TECRİT'e bir an önce son verilmeli, sosyal mekanlardan daha uzun süreli yararlanma imkanı tanınmalıdır. Özellikle sosyal mekanlarda mahkumların bir arada olacakları kişileri seçmekte özgür olmaları sağlanmalıdır. Daha önce çok defalar beyan ettiğimiz üzere, cezaevi sınırları içinde sürdürülen TECRİT, mahkemelerce verilen hapis cezasının idare tarafından genişletilerek uygulanmasından başka bir şey değildir. Hele ki, yasal iddia cezaevinin bir ıslah kurumu olduğuna ilişkin ise, emir-komuta düzeni içindeki sınırlamalarla, kişilik gelişiminin ve sağlıklı birey olmanın, insan kalmanın ne denli imkansız olduğu açıktır.

3- TECRİT'e son verecek uygulamaları geliştirmek bakımından başta insan hakları kurumları olmak üzere, barolar ve sivil toplum örgütleri ile işbirliği yapılmalıdır. Ne yazık ki bu konuda ciddi hiçbir adım atılmamıştır. Örneğin, İstanbul Barosunun bir evvelki yönetiminin "3 kapı 3 kilit" önerisi hayata geçirilebilecek bir uygulama olmasına karşın göz ardı edilmiştir. Bakanlığın cezaevi gibi ivedilik arz eden bir hususta gösterdiği sessizlik hali hiç de sorumluluk ve görev bilinci ile bağdaşacak bir tutum değildir. Bu cümleden olmak üzere yazımızın cevapsız bırakılması bunun açık bir işareti olarak değerlendirilmektedir.

4- Bu itibarla özellikle devlet/idare dışı kurumların denetimine özel önem verilmelidir. Özellikle "Cezaevi İzleme Kurulları" bu amaca hizmet eder niteliğe büründürülebilir. Ne var ki, bu kurullar halihazırda bazen sorunlara kaynaklık eden görevliler tarafından oluşturulmuştur. Tarafsızlığı bilinen saygın sivil toplum örgütlerine kurullarda yer verilmemiştir. Sivil toplum örgütleri bu kurullarda ağırlıklı olarak bulunduğunda idarecilerin denetlenmesi ve dengelenmesi mümkün olacak ve bu şekilde cezaevi barışı sağlanabilecektir.

5- Cezaevi ziyaretleri daha uzun sürelere yayılmalı ve ziyaretçi ailelerin özel konumları dikkate alınmalıdır. Gerçekten insanların bir saat gibi bir süreyle görüşmek için çok uzak şehirlerden gelmeleri bir yana yetişememeleri halinde yaşadıkları üzüntünün izahı mümkün değildir. Aslolan iyilik ve iyi niyettir. İyi niyetli bir yaklaşım ile çözüm bulunması herhalde mümkündür. İdare de, çözüm bulmak için vardır, sorunların mazeretlerini beyan ile yetinen çözüm adına arayışta olmayan idarecilikle görevin yerine getirildiği söylenemez. Yine telefon görüşmelerindeki on dakika ve bu sürenin tek kişi ile sınırlanması uygulamasına son verilmelidir.

6- Tecrit kapsamında, kitap ve kütüphane sınırlamasını da anmak gerekir. Kitap ve gazetelerin iletişim araçlarından olduğu tartışmasızdır. Kitap ve kütüphanedeki zaman ve sayı sınırlaması hangi maslahata hizmet etmektedir, izahı zordur.

7- Yukarıda anılan ve tecritle ilgili olanlar dışındaki sorunların tespiti çözümünü de kendi içinde önermektedir. Ayrıca bir değerlendirme yapmak gereksiz olacaktır. Ancak özellikle sifon gibi gürültü yaparak sinir sistemini, huzuru bozan bir konuda derhal bir ses yalıtımı yapmak gereğini özellikle vurgulamak isteriz. İnsani yaşam koşullarının sağlanması cezaevi için de bir gerekliliktir.

8- Gazetelerde cezaevi ile ilgili gerçek olmayan haberlerin çıkması, mahkumların beyan ettiği üzere gerçekten de sahici sorunların çözümünde zorluğa neden olmaktadır. Bu tür haberler mazeretini bulduğunda çözümsüzlüğü mecburiyet olarak topluma sunan yönetimlere bu fırsatı verebilmektedir.

9- Cezaevi kantinleri rekabetsiz ortamdaki ticari işletme (tekel) mantığı ile çalıştırılmamalı, mahkumların özellikle demirbaş eşyada daha elverişli şartlarda dışarıdan da alış-veriş imkanı sağlanmalı ve mülkiyet hakkına saygı gösterilmelidir.

YAYIN BİLGİLERİKategori Adı Yurt İçi RaporlarTarih 2003-11-04
Şube ve Temsilcilerimiz
mazlumder-genel-merkez
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği - MAZLUMDER GENEL MERKEZ
Adres: Molla Gürani Mh. Şehit Pilot Mahmut Nedim Sk, No: 5 Kat: 4 Fatih / İSTANBUL (Aksaray Metro Durağı B Kapısı Karşısı)
E-posta: mazlumder[a]gmail.com | Telefon: +90 (0212) 526 2440 | Faks: +90 (0212) 526 2438

Ziyaretçi Sayımız : 5229738