GİRİŞ : Bingöl Cezaevinde bulunan Hizbullah davası tutukluları ve yakınları tarafından, 28 Aralık 1998 tarihinde cezaevinde başlayan direniş sırasında ve sonrasında MAZLUM DER Genel Merkezine çok sayıda başvuru yapılarak, cezaevinde insanlık dışı uygulamaların yaşandığı, koğuşların elektrik ve sularının kesildiği, tutuklulara içme suyu, ekmek ve yemek verilmediği belirtilmiştir. Aynı şikayetler tutuklu vekili Avukatlar tarafından da dile getirilmiş, bunun üzerine sorunla ilgili Meclis ve birtakım Kurum ve kuruluş nezdinde girişimlerde bulunulmuştur. Geçen zaman içerisinde şikayetler bitmemiş, tutuklu ve yakınları tarafından Derneğimize mektupla çok sayıda başvuru yapılmıştır. Sorunların aratarak devam ettiği, tutukluların 3 aydır duruşmalara,hastaneye ve görüşmelere çıkmadıklarının bildirilmesi, basında Bingöl cezaevi ile ilgili haberlerin de yer alması üzerine tutuklu vekillerinden olaylarla ilgili bilgi istenmiştir. Bunun üzerine tutuklu vekilleri Av. İshak SAĞLAM ve aynı zamanda MAZLUM DER Şanlıurfa Şube Başkanı olan Av. Şehmus ÜLEK, olayları yerinde gözlemlemek amacıyla Bingöl'e gitmişlerdir.
CEZAEVİNE GİDİŞ VE TUTUKLULARLA GÖRÜŞME : 18 Haziran 1999 tarihinde Bingöl Cezaevine gidildi. Tutuklulardan İhsan BARAN, Veysi ÜLSEN, Bedrettin ŞENER, Selahattin KURTARAN, Cemal ELELÇİ, Metin AVUT, Mustafa GEZER,İ.Halil GÖV, İbrahim DAĞILMA ve Vedat TURGUT ile yapılan ve yaklaşık 5 saat süren görüşmede bir kısım tutuklunun yaklaşık 6 yıldır bu cezaevinde olduğunu, 28 Aralık 1998 tarihine kadar Cezaevinde hiçbir sorun olmadığını, ortaya çıkan sorunların Cezaevi idaresiyle uyumlu bir şekilde halledildiğini, Savcı ve cezaevi yöneticilerinin de kendilerinden memnun olduklarını, hatta tayini çıkanların, sorunsuz yönetim nedeniyle taltif edilerek iyi yerlere atandıkları için kendilerine teşekkür ettiklerini ifade etmişlerdir. Tüm sorunların, 28 Aralık 1998 tarihinde cezaevinde "hücre sistemi" diye adlandırılan sisteme geçiş ile başladığını ifade eden tutuklular, yıllardır sahip oldukları tüm hakların bu uygulama ile ellerinden alındığını, bir gecede cezaevi yaşamlarını tümden değiştirmelerinin istendiğini belirtmişlerdir.
28 ARALIK 1999 TARİHİNDEKİ OLAYLAR VE SONRASI : Görüştüğümüz tutukluların anlatımlarına göre Cezaevine 28 Aralık 1999 tarihinde C. Başsavcısı ve diğer savcılar kontrolünde 300 kadar asker ve 250 kişilik cezaevi personeli ile birlikte arama gerekçesiyle baskın düzenlenmiş, tutuklular tek tek isim okunarak askerler tarafından apar topar kol ve bacaklarından tutulup hücre dedikleri odalara konmuşlar. Daha sonra tek tek koğuşlara geri götürülmüşler ve sadece elbise ve radyolarını almalarına izin verilmiş. Kitapları ve diğer malzemelerine el konmuş. Bu arada Hepatit B hastası Şevket BÖRÜ isimli tutuklu, mahkemeye götürüleceği gerekçesi ile alınmış, tutuklu temsilcisi ile görüşme talebi üzerine 40 kişilik cezaevi personeli tarafından koridorda dövülmüş, diğer tutuklular bu durumu protesto etmek için hücrelerindeki camları kırmışlar, bunun üzerine 1. ve 2. Müdür denetimindeki cezaevi personeli askerlerin kalkan, kask ve coplarıyla müdahale etmiş, tutuklulara ağır küfürler yapılmış. Tutuklu temsilcileri gelsin görüşelim denerek Veysi ÜLSEN ve Alican İMAMOĞLU götürülmüş, bu tutuklular yolda sopalarla dövülerek tecrit odasına konmuşlar. Aynı şekilde Şevket BÖRÜ'de tecrite konmuş. Bu şekilde arkadaşlarının tek tek alınıp hücrelere konduğunu gören tutuklular kapıları kapatmış ve Savcıyı istemişler. Başsavcı cezaevine gelmiş, sorunlarla ilgili olarak tutukluların "temsilcilerimizle görüşün" talebine, "temsilcilik yoktur, berber, atölye yok, görüş yarım saat olacak, toplu ibadet (Cuma namazı) yapılamaz (dilekçeli başvuru üzerine Bakanlığın izniyle yapılıyormuş),eski haklar geri alınmıştır" diye cevap verince cezaevinde direniş başlatılıyor. İrtibat için koğuş duvarlarında delikler açılmış (20X25 cm.). 15 günlük direniş boyunca Ramazan Ayı olmasına rağmen tutuklulara yemek verilmemiş, Aralık Ocak aylarında kaloriferler yanmamış, elektrikler kesilmiş (kapılara elektrik veriliyor gerekçesiyle), son beş gün sular da kesilmiştir. 12 Ocak 1999 günü asker tarafından müdahale edilmiş, kapılar kesilmek suretiyle, gaz bombaları ile direniş bastırılmış, daha sonra tutuklular A Takımı tarafından tek tek dayaktan geçirilerek 1 kişilik hücrelere 6'şar kişi konmuştur. Müdahale sırasında ikisi ağır, 22 kişi yaralanmış, kafasından darbe yiyerek Elazığ Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesine kaldırılan Burhanettin CABBA 6 aydır tedavi görmektedir. Kolunda gaz bombası patlayan bir tutuklunun kolu yanmış. 6 gün hücrelerde kaldıktan sonra odalara alınmışlar.
CEZAEVİNDE ŞU ANDAKİ DURUM : 7 Nisan 1999 tarihinden bu yana, duruşmalara ve hastaneye götürülme sonrası döndüklerinde sadece iç çamaşırı kalacak şekilde soyunmaya zorlandıkları için Mahkemelere ve Hastaneye gidilmiyor. Ziyaretler yarım saatle sınırlandırıldığı ve ziyaret sırasında kendileri ve ziyaretçileri taciz edildiği için ziyarete çıkılmıyor. Revirde hastalara ilaçları günlük doz kadar ambalajından çıkarılarak kâğıda sarılıp verildiğinden hastalar revire de çıkmıyorlar.
TUTUKLULARIN ŞİKAYETLERİ : Görüşme sırasında tutukluların dile getirdikleri şikayetleri aşağıda gruplandırılmıştır.
1. Hücre uygulamasına tepki: Başta Adalet Bakanlığı olmak üzere Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, Bingöl C. Başsavcılığı, Koordinatör savcılık olan Diyarbakır C. Başsavcılığı ve Bingöl Valiliğine verilen dilekçelerle hücrelere girmek istemedikleri, aralarında 6 yıldır davası devam eden tutuklu olduğunu, böyle uzun sürenin 8 ranzanın yerleştirildiği tuvalet ve banyo dahil 10 M2'lik bir alanda geçirilemeyeceği ifade edilmiştir.
2. A Takımının terör estirdiği iddiası: Cezaevi 1. Müdürü başkanlığında 2. Müdür, Sorumlu Başgardiyan, 3 Başgardiyan ile 12 Gardiyandan oluşan ve A Takımı adı verilen özel bir yapılanmaya gidildiği, bu grubun tutuklulara sistemli bir şekilde baskı ve şiddet uyguladığı ifade edilmiştir. Cezaevinde yasal mevzuatın adeta rafa kaldırıldığı, bu grubun her şeye egemen olduğu, tüm sorunların kaba dayak ile giderilmek istendiği tutuklular tarafından ifade edilmiştir.
3. Dilekçeli başvuruların karşılıksız kalması: Tutukluların davalarının bulunduğu yerlere veya buralara yakın yerlere sevk talebi karşılıksız kalmıştır. A Takımı ile ilgili 57 adet dilekçe verilmiş, şu ana kadar bu şahıslarla ilgili işlem yapılmamıştır. Duruşmalara çıkmama gerekçesi yazılı dilekçe ile verilmekte, ancak gardiyanlar tarafından "bizi hedef alıyorsunuz" denerek dilekçeler alınmamaktadır. Duruşmalara çıkmayan tutukluların dilekçeleri de mahkemeye ulaşmadığından tahliye olabilecek bazı tutuklular hakkında tahliye kararı alınamıyor. Sabah saat 09.00'dan sonra dilekçe kabul edilmemektedir. Dilekçelerin son cümlesi "talep ederim" şeklinde bittiği, arzederim denmediği gerekçesi ile alınmamaktadır. Bazı mercilere yazılan dilekçeler gönderilmemekte, yırtılmakta ve müsvedde olarak kullanılmaktadır. Bu durum, ziyaretçilerin getirdiği elbiseler koğuşa gönderilirken tutuklu isminin yazıldığı müsvedde kâğıdının, bir kaç gün önce bir tutuklunun yazdığı dilekçenin parçası olduğunun anlaşılması ile ispat edilmiştir. Cemal ELELÇİ, 2 Şubat 1999 tarihinde A Takımı tarafından dövülmesi ile ilgili olarak doktora sevk talebi ile şikayet dilekçesi vermiş, bu dilekçe işlem görmemiş, adı geçen tutuklu olaydan 14 gün sonra başka bir ifade için Savcılığa çıkarıldığında dosya arasında işlem görmemiş bu dilekçe çıkmıştır.
4. Kaba dayak ve işkence : Görüştüğümüz tutukluların tamamı defalarca kaba dayaktan geçirildiklerini ifade etmişlerdir. 28 Aralık 1998, 12 Ocak 1999, 11 Mart 1999 ve 11 Mayıs 1999 tarihlerindeki hadiselerde toplu dayak uygulamasına tabi tutulduklarını belirtmişlerdir. İhsan BARAN, 11.05.1999 tarihinde yüzüne aldığı darbeler sonucu yüz felci geçirmiş ve dişi çatlamış; aynı olaydan sonra 8 tutuklu doktora çıkarak darp cebir raporu almıştır. 11.03.1999 tarihindeki dövme hadiselerinde darp edildiğini söyleyen Mustafa GEZER ile 18.06.1999 tarihinde yaptığımız görüşme sırasında bacaklarında o olaydan kalma olduğunu belirttiği izler tarafımızdan da müşahede edilmiştir.
5. Haberleşmenin kısıtlanması: Sivil toplum kuruluşlarına gönderdikleri mektuplara el konduğu, yerlerine ulaştırılmadığı; ailelerine ve diğer cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülere yazdıkları mektupların yerine ulaşmadığının anlaşılması üzerine zorunlu olarak taahhütlü veya APS ile yazışma yöntemine başvurduklarını, ancak bunun kendilerine çok pahalıya mal olduğunu belirtmişlerdir.
6. Sağlık sorunu : Revire çıkan tutukluların yanından gardiyanların ayrılmadığını, iğne yapılırken bile başlarında durduklarını, bu nedenle doktora sorunlarını rahat anlatamadıklarını; kullanılacak ilaçların günlük doz olarak ambalajından çıkarılıp kâğıda sarılarak verildiğini; bu nedenlerle hastaların bu durumu protesto için revire çıkmadıklarını ifade etmişler. Ayrıca zorunlu olarak perhiz yapmaları gereken hastalara uygun yemek verilmediği söylenmiştir.
7. Koğuşlar arası görüşmenin yapılamaması : Diğer koğuşlardaki tutuklularla görüşmeye izin verilmiyor, ziyaretçiler ile görüşe götürülürken bile farklı koğuşlardaki tutukluların koridorda karşılaşmalarına dahi müsaade edilmiyor. Birlikte savunma hazırlaması gereken aynı dosyanın sanıkları, hatta iki kardeş bile farklı odalarda tutuluyor, biraraya getirilmiyor.
8. Tutukluların eşyalarına elkonulması : Tutuklular, hücre denen odalara dağıtıldıkları zaman daktilo, halıflex, minder, yastık, kitaplar, yetiştirdikleri çiçekler, voleybol topu, file, teyip ve kasetlere el konmuş ve verilmemiş. Battaniye ve nevresimler bile üzerinde namaz kılınıyor diye geri alınmış. 15'er günlük aralarla yapılan aramalar sırasında personel tarafından eşyalarının alındığını, ziyaretçilerinin getirdikleri eşyanın kendilerine ulaştırılmadığını ifade etmişlerdir.
9. Ziyaretçi ile görüşme sırasında taciz : Tutuklular, ziyaretçileri ile yaptıkları görüşme sırasında gardiyanların yanlarına sokularak rahat görüşmelerini engellediklerini, kendilerini ve ziyaretçilerini taciz ettiklerini ifade etmişlerdir. Tutuklulardan Cemal ELELÇİ, 2 Şubat 1999 tarihinde eşi ile görüşürken Ramazan TARAKÇI isimli gardiyanın tacizine maruz kaldığını, uyarması üzerine A Takımı tarafından dövüldüğünü, verdiği dilekçenin işleme konmadığını, 14 gün sonra Savcıya başka bir ifade için götürüldüğünde ancak sözkonusu dilekçeyi işleme koyabildiğini anlatmıştır.
10. Elverişsiz yaşam koşulları : Görüştüğümüz tutuklular kaldıkları yerin çok küçük ve havasız olduğunu, yemek yenecek bir masa bile olmadığını, ütü verilmediğini, banyo için haftada 2 saat sıcak su verildiğini, 8 kişinin tek kabinde 2 saat içerisinde hem yıkanmak, hemde çamaşır yıkamak zorunda olduğunu, banyoda askı olmadığı gibi yıkanan çamaşırları kurutmak için ascak yer olmadığını, 5 ay kendilerine temizlik malzemesi verilmediğini, başvurular üzerine ancak deterjan ve süpürge verildiğini, daha önce 7 günlük açlık grevi ile banyo için 48 saat sıcak su verilmeye başlandığını ancak bu hakkın geri alındığını ifade etmişlerdir.
TUTUKLULARIN TALEPLERİ : Görüştüğümüz tutuklular, taleplerini şu şekilde sıralamışlardır.
1. Ziyaretçi görüşü, eskiden olduğu gibi haftada 1 tam gün olmalı, ziyarete gelenler dışarıda bekletilerek mağdur edilip 20-25 dakikalık görüşme ile geçiştirilmemelidir.
2. Halen cezaevinde bulunan 100'e yakın tutuklunun en az 2 temsilcisinin muhatap alınması.
3. Toplu ibadet özgürlüğünün sağlanması.
4. Tutuklulara birlikte kalacakları kişileri tercih imkanı tanınmalı.
5. Kitap, ütü, daktilo, teyp, kaset, halıflex, masa, v.b. eşyaların koğuşa alınmasına izin verilmeli.
6. Havalandırmaya çıkış, mevsim şartları dikkate alınarak güneşin doğuş ve batışı esas alınarak belirlenmeli.
7. Sportif faaliyet imkanı tanınmalı.
8. İnsan onuru ile bağdaşır, insani muamele. ( Duruşma ve hastaneye gidiş gelişlerde elbiseler çıkarttırılmamalı, v,s.)
9. Haberleşmeye getirilen yasal olmayan kısıtlamalar kaldırılmalı.
10. Şikayet hakkına saygı gösterilmeli.
11. Berber ihtiyaçlarının karşılanması.
12. Hücre sistemine geçiş ile ellerinden alınan haklarının iadesi veya bu hakların kullanıldığı başka cezaevlerine sevklerinin sağlanması.
CEZAEVİ 1. MÜDÜRÜ İLE GÖRÜŞME : Cezaevi 1. Müdürü ile yaptığımız görüşmede, idarenin yasal olmayan hiçbir uygulamasının olmadığını; cezaevinde Bakanlığın talimatları doğrultusunda oda sistemi uygulamasına geçtiklerini; tutukluların buna uyum göstermek istemediğini; dışarıya yansıyan haberlerin doğru olmadığını, günlük olarak tutuklu başına verilen 400.000 TL. gibi cüz'i bir ödenekle en iyi hizmeti vermeye çalıştıklarını; dışarıdan gelirken ayakkabı ve elbiseleri çıkartma uygulamasının cezaevini suç unsuru olan maddelerin girişini önlemek için yaptıkları aramanın gereği olduğunu ifade etmiştir. Bizleri Cezaevinin berber salonu, mutfak ve dışarıdan yeni gelen tutuklunun ilk kalacağı koğuşu gezdirerek buralarda gözlem yapmamızı sağlayan 1. Müdür, tutuklulara verilen haftalık yemek listesini de incelememizi sağladı. Bu arada tutukluların anlatımlarının aksine banyo için sıcak suyun 2 saat değil 2 gün verildiğini; battaniyelerin yere serildikleri için tutuklulardan alındığını belirtmiştir. Geçmişte cebinden harcama yaparak tutukluların duruşmalara gitmelerini sağladığını örneklerle anlatan Cezaevi Müdürü, dilekçelerin işleme konmadığı iddiasına da karşılanması imkansız talepler olduğu için bir kısım dilekçeyi göndermediklerini ifade etmiştir.
Adliye binasına gittiğimizde Başsavcı ile makamında olmadığından, cezaevi mümessil savcısı ile de cezaevine gitmek üzere çıkmak üzere olduğu için görüşemedik.
SONUÇ VE KANAATİMİZ : Sorunların ortaya çıkışında ve çözümlenemeyişinde rol oynayan asli unsurun ülkede yaşanan süreç olduğu kanaati oluşmuştur. 28 Şubat süreci ile birlikte irticanın birinci öncelikli tehdit olarak benimsenmesi, bu suçlamaya muhatap olan tutuklulara yönelik uygulamalara da yansımış; yıllarca aynı tutukluları barındırdığı halde sorunsuz olan Bingöl Cezaevi, ülkenin sorunlu cezaevleri arasına girmiştir.
· İnsanlarımızın sosyal yaşamı ve kültürel yapıları incelendiğinde hücre uygulamasının bünyemize uymadığı; bu uygulamanın bile başlı başına insanı yaşamdan koparan bir cezalandırma türü olduğu; bireyin ruh sağlığında ciddi tahribata yol açacağı açıktır.
· Genellikle yargılamaları Diyarbakır'da devam eden tutukluların duruşmalara Bingöl'den getirilip götürülmeleri bile işkenceye dönüşmektedir. Bu nedenle Diyarbakır'a yakın bir cezaevine nakil talepleri, sorunları büyük ölçüde ortadan kaldıracaktır.
· Cezaevinde yasal olmayan özel örgütlenmeler varsa, bunlar mutlaka dağıtılmalı; cezaevi idaresinde hukuka uygun bir işleyiş egemen olmalıdır. İstisnasız görüşülen tüm tutukluların dayaktan şikayet etmeleri; suç ve suçlulara karşı uygulanacak yasal prosedürün yerini kaba dayağın aldığı yönünde korkunç bir kanaatin oluşmasına sebep olmuştur.
· Aramalar sırasında iç çamaşıra varana dek soyma, revire götürülen hastanın doktorla rahat görüşmesinin engellenmesi, iğne yaparken başından ayrılmama, tutuklu ile ziyaretçisinin rahat görüşmesinin engellenmesi, v.b. uygulamalar, güvenlik önlemi değil, belki işkence olarak nitelendirilebilecek, tutuklunun onurunu ve kişiliğini ayak altına alan uygulamalardır.
· Aynı dosyadan yargılanan tutuklular açısından savunma hakkını kısıtlayan, kardeşlerin bile aynı koğuşta kalmalarına izin vermeyen uygulamalara son verilmeli; haberleşmenin önündeki engeller kaldırılmalıdır.
· Sağlıklı yaşamak tutukluların da hakkıdır. İlaçların sağlık şartlarına uygun kullanımı sağlanmalı, perhizli hastalara uygun yemekler verilmelidir.
· Havalandırmada kalış süresi, sportif faaliyetler, toplu ibadet, kitap, ütü, daktilo, v.b. ihtiyaçların karşılanması gibi talepler, kabul edilebilir talepler olup buna imkanlar ölçüsünde çözüm bulunmalıdır.
Sonuç olarak tutukluların 07 Nisan 1999 tarihinden beri duruşmalara gitmeme, ziyaretçi ile görüşmeye çıkmama, revire ve hastaneye çıkmama eylemlerine gerekçe olarak ortaya koydukları taleplerin büyük çoğunluğunun yasal ve insani talepler olduğu, bunların karşılanması gerektiği kanaatine varılmıştır.