AB İLERLEME RAPORU- Üyelik Kriterleri

AB İLERLEME RAPORU

B. Üyelik Kriterleri

1. Güçlendirilmiş Siyasi Diyalog ve Siyasi Kriterler

Giriş

Haziran 2003 tarihinde gerçekleştirilen Kopenhag Zirvesi'nde de belirtildiği üzere aday ülkelerin, demokrasinin sürekliliğini sağlayan kurumların varlığını, hukukun üstünlüğünü, insan hakları ve azınlıkların korunmasını temin etmesi gerekmektedir.

Son Gelişmeler

2001 yılının Ekim ayında, insan hakları ve temel özgürlükleri alanlarında ilerlemeler kaydeden ve idam cezasına sınırlama getiren Anayasa reformları gerçekleştirilmiştir. Kasım 2001'de yeni Medeni Kanun, Şubat, Mart ve Ağustos 2002'de ise yeni reform paketleri kabul edilmiştir.

Söz konusu reformların kabul edilmesi, Türkiye'nin siyasi liderlerinin çoğunluğunun AB normları ve değerleri yönündeki kararlılıklarını göstermektedir. Bu reformlar son derece zor politik ve ekonomik koşullarda kabul edilmiş olup, Türkiye'nin AB'ye bakış açısında önemli bir değişikliği yansıtmaktadır. Söz konusu değişikliklere yönelik siyasi uzlaşmanın sağlanması siyasi partiler, sivil toplum, iş dünyası ve akademik çevrenin desteğini içeren AB'ye üyelik yönündeki kamuoyu görüşünü göstermektedir.

Kopenhag siyasi kriterlerinin yerine getirilmesine yönelik ve özellikle ölüm cezasının kaldırılması, Radyo/Televizyon yayınları ve Türkçe'den başka dillerde eğitim yapılması konuları kamuoyunda tartışılmıştır. 7 Haziran 2002 tarihinde, Cumhurbaşkanı Sezer'in TBMM'de en fazla temsilcisi olan siyasi partilerin liderleri ile yaptığı görüşmeden sonra, AB'nin ortak bir hedef olarak kabul gördüğü bildirilmiştir.

Ağustos 2002'de TBMM'de kabul edilen reform paketinde, idam cezasının barış zamanında uygulanmasına son verilmesi, Kürtçe radyo ve televizyon yayınına izin verilmesi, ifade özgürlüğünün genişletilmesi ve gayri-Müslim dini azınlıklara daha fazla özgürlük tanınması konuları yer almıştır.

30 Mayıs 2002 tarihinde MGK, Güneydoğu'da bulunan iki ilde olağanüstü hal uygulamasına son verilmesini tavsiye etmiştir. TBMM, söz konusu tavsiye kararını 30 Temmuz 2002 tarihinde yürürlüğe koymuştur. MGK yıl sonuna kadar diğer iki ildeki olağanüstü hal uygulamasına son verilmesini tavsiye etmiştir.

IMF ve Dünya Bankası'nın desteklediği kapsamlı ekonomik reformlara devam edilmiştir. Bankacılık sektöründe yeniden yapılanma çalışmaları sürerken, enerji, telekomünikasyon ve tarım sektörlerinde reform yapılmasına yönelik girişimlere hız verilmiş, özelleştirme alanında ise önemli bir gelişme kaydedilmemiştir.

Ağustos 2002'de TBMM, 3 Kasım 2002'de genel seçimlerin yapılmasına yönelik karar almıştır.

Türk Hükümeti, BM Genel Sekreteri'nin Kıbrıs sorununda çözüme yönelik girişimlerine destek verdiğini bildirmiştir.

Türkiye'nin Yunanistan ile olan ilişkileri çeşitli ikili anlaşmalar çerçevesinde gelişmeye devam etmiştir.

AGSP çerçevesinde, AB'nin NATO imkanlarından faydalanarak gerçekleştireceği harekatlarda önemli bir gelişme kaydedilememiştir.

HADEP'in terör örgütüyle bağlantısı konusunda başlayan yargı süreci Anayasa Mahkemesi'nde devam etmiştir.

Üniversitelerde Kürtçe eğitim yapılmasına yönelik çeşitli öğrencilerden gelen dilekçeler bazı üniversitelerde kabul edilmiştir. Bunun yanı sıra, YÖK'ün dilekçe verenlere disiplin cezası uygulanması kararı üniversite rektörlerine ulaştırılmış ve bazı öğrenciler hakkında cezai soruşturmalar açılmıştır.

Türkiye, ISAF komutanlığını almıştır.

1.1. Demokrasi ve Hukukun Üstünlüğü

Parlamento

TBMM, 45 yeni yasayı kabul etmiştir. Bunların içinde, yeni Medeni Kanun ve 2001 yılında yapılan Anayasal değişikliklerinin uygulanmasına yönelik üç reform paketi bulunmaktadır. Mahkumların koşullu salıverilmesi ve RTÜK yasası, Cumhurbaşkanı'nın iki defa veto etmesine rağmen kabul edilmiştir. RTÜK yasası Ağustos 2002'de üçüncü reform paketi kapsamında değişikliğe uğramıştır.

TBMM, iç düzenlemesinde değişikliğe giderek, etkinliğini artırma yönünde çaba göstermiştir.

TBMM'nin İnsan Hakları Komitesi, karakollara, cezaevlerine, yetimhanelere ve çeşitli illerdeki sivil toplum kuruluşlarına ziyaretler gerçekleştirmiş ve raporlar hazırlamıştır. İnsan hakları ihlallerinin tespit edilmesine yönelik iki alt komite daha kurulmuştur.

Anayasa Mahkemesi laiklik karşıtı faaliyetlerinden dolayı Fazilet Partisi'nin kapatılmasına karar vermiş ve ilgili karar Resmi Gazete'de yayınlanmıştır. Fazilet Partisi'nin iki milletvekili bu kararla Meclis dışında kalmıştır.

Yürütme

Kamu sektöründe iyi yönetimin ve şeffaflığın geliştirilmesine yönelik eylem planı Ocak 2002'de kabul edilmiştir. Söz konusu eylem planının, merkezi ve yerel yönetimlerin görevlerine yansıması beklenmektedir.

ABGS, Ulusal Program'ın uygulanmasına yönelik koordinasyon görevini üstlenmiş ve katılım öncesi stratejisi çerçevesinde çalışmalarda bulunmuştur.

Yerel yönetimlerdeki sivil memurların önemi artmıştır. Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu'nun 9. maddesinde değişiklik yapılarak, askeri yetkililerin hükümet temsilcisinin olmadığı durumlarda yerel yönetici olarak görev almaları engellenmiştir. Bu sayede, yerel yönetimlerde sivilleşmeye gidilmesine yönelik önemli bir adım atılmıştır.

Yargı Sistemi

Türk yargı sisteminde bazı değişiklikler gerçekleşmiştir.

İnfaz hakimleri sistemi Mayıs 2001'de kurulmuş, 140 hakim ceza mahkemelerine atanmıştır.

Yeni Medeni Kanun, Kasım 2001'de kabul edilerek Ocak 2002'de yürürlüğe girmiştir.

Bazı yasal düzenlemelerin kabul edilmesiyle DGM'lerin yapısına ve işleyişine çeşitli değişiklikler getirilmiştir. Bu çerçevede, bankacılık sektöründeki organize suçlar ve dolandırıcılık konuları DGM'nin yetki alanları dışında bırakılmıştır.

DGM'lerin sorumlulukları ve işleyişlerinin Avrupa standartlarıyla uyumlu hale getirilmesi gerekmektedir.

Ulusal Yargı Ağı Projesi'ne devam edilmiştir. Söz konusu projenin ikinci aşamasında dava süreçlerinin hızlandırılması ve etkinliğin sağlanması amacıyla, mahkemelerle Bakanlığın diğer kurumları arasında iletişim sisteminin kurulması hedeflenmektedir.

Yargı sisteminde davalar yığılmış durumdadır. Şu an için, 1.153.000 ceza davası ve 548.000 hukuk davası sürmektedir. Yargı süreçleri uzun sürmektedir. (Genel ceza davalarında 406 gün, genel hukuk davalarında ise 241 gün) Adalet Bakanlığı'nın raporlarına göre, çocuk mahkemelerinde dava süreleri daha uzundur (2000 : 755 gün).

Ara kademe temyiz mahkemelerinin kurulmasıyla ilgili bir gelişme olmamıştır. Yargıtay, ikinci derece mahkemesi görevini üstlenmiştir. Temyiz Mahkemesi, yargının hızının artırılmasında önemli rol oynayacaktır.

Yargı sistemindeki temel aksaklıklardan biri de Ceza Kanunu'nun maddelerinin ifade özgürlüğü konusunda uygulanmasında savcıların farklı yorumlarından kaynaklanmaktadır.

İfade özgürlüğüne yönelik değişikliklere (Terörle Mücadele Yasası'nın 159, 312 ve 8. maddeleri) rağmen savcılar, uyum yasaları çerçevesinde değiştirilmeyen Ceza Kanunu'nu dikkate alarak ifade özgürlüğünü sınırlayan girişimlerde bulunmaktadır. Üniversitede seçmeli dil kurslarına yönelik dilekçe veren öğrenciler için yasa dışı silahlı örgütlere destek vermeyi konu alan 169. madde uygulanmıştır.

Yasaların uygulanmasında farklı yorumlamalar yapıldığı dikkat çekmektedir. Sonuç olarak, açıklık, şeffaflık ve hukuki kesinlik konularında boşluk bulunduğu gözlemlenmektedir. Hukukun yorumlanmasındaki güvenilirlik konusunda sorunlar bulunmaktadır.

Yargıtay yeni reform paketlerinin hükümlerini özelikle ifade özgürlüğü ve işkence ile mücadele alanında uygulamaya başlamıştır. Birkaç davada Yargıtay, alınan kararları yeni hükümlere aykırı olmasından dolayı geçersiz saymıştır.

Diğer yandan Yargıtay, Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi'nin Ceza Kanunu'nun değiştirilen 312. maddesine dayanarak aldığı kararı iptal etmiştir. Yargıtay'ın kararının ardından Yüksek Seçim Kurulu Recep Tayyip Erdoğan'ın 3 Kasım seçimlerine katılmasını reddetmiştir.

Diyarbakır ve İstanbul'da açılan iki mahkeme ile birlikte toplam sekiz çocuk mahkemesi kurulmuştur.Sekiz ilde daha çocuk mahkemesi kurulmasına yönelik çalışmalar devam etmektedir. Çocuk mahkemelerinin yaygınlaştırılması planlanandan daha yavaş ilerlemektedir. Çocuk mahkemelerinin yetkileri ve yapısı konularında herhangi bir ilerleme sağlanmamıştır. 11-14 yaşları arasındaki sanıklar çocuk mahkemelerinde, 14-18 yaşları arasındaki sanıklar normal mahkemelerde yargılanmaktadır. Çocuk mahkemelerinin olmadığı illerde ise 11-18 yaşları arasındaki tüm sanıklar normal mahkemelerde yargılanmaktadır.

Yeni adli tıp kurumlarının oluşturulmasında ilerleme sağlanamamıştır.

Anayasa Mahkemesi'nin 20 Mart 2002 tarihinde aldığı kararda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin Türk mahkemelerinin kararlarında temel alabilecekleri bir kaynak olarak nitelendirilmesi olumlu bir gelişmedir. Bu karar ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesi kapsamında adil yargılanma hakkı güvence altına alınacaktır.

Sivil ve siyasi hakların korunması için yasal önlemlerin alınması gerekmektedir.

Askeri mahkemelerin sivilleri yargılaması endişeyle karşılanmaktadır. 2001 yılında, 358 sivilin yargılandığı 176 dava askeri mahkemeler tarafından gerçekleştirilmiştir.

Adli yargı, organize suçlarla mücadele ve yeni Medeni Kanun konularıyla ilgili eğitim programlarına devam edilmiştir.

Yolsuzlukla Mücadele

Yolsuzluk Türkiye'de halen önemli bir sorun olmaya devam etmektedir. Hükümet tarafından 2001 yılında kurulan Üst Yönetim Kurulu yolsuzlukla ilgili önlemlerin alınması için harekete geçmiştir.

Ocak 2002'de Hükümet Kamu Sektöründe Şeffaflığın ve İyi Yönetişimin Artırılması Eylem Planını kabul etmiştir. Kamu hizmetlerinin etkinliğini artırma amacıyla kabul edilen bu Plan, şeffaflığın artırılması ve yolsuzluğun önlenmesinde etkili olmuştur. Plan, devlet memuru ve kamu idarecilerinin uyması gereken etik kurallar, denetim ve kontrol sisteminin güçlendirilmesi, kara para aklamayla mücadele gibi çeşitli tedbirleri kapsamaktadır.

Eylem Planı yolsuzluk davaları için ayrı mahkemelerin kurulmasını da öngörmektedir. Siyasi Partilerin mali kaynaklarını açıklaması ve mali katkıların üst limitinin belirlenmesi konusunda Siyasi Partiler Yasasının değiştirilmesi gerekmektedir. Eylem planında başsavcıya bağlı özel bir adli polis gücünün oluşturulması önerilmiştir. Mayıs 2002'de Eylem Planını uygulayacak Bakanlar atanmıştır.

Ocak 2002'de Meclis, şeffaflığın artırılması ve yolsuzlukla mücadele amacıyla yeni Kamu İhale Kanunu'nu kabul etmiştir. Temmuz 2002'de Kanunda değişiklikler yapılmıştır. Nisan 2002'de bir Kamu İhalesi Otoritesi atanmıştır.

Türkiye, Suçtan Kaynaklanan Gelirlerin Aklanması, Araştırılması, Ele Geçirilmesi ve El konulmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi ile Yolsuzluğa dair Ceza Hukuku ve Özel Hukuku Avrupa Sözleşmelerini halen onaylamamıştır. Türkiye, Uluslararası Ticari İşlemlerde Yabancı Kamu Personelinin Rüşvet Suçlarıyla Mücadele hakkındaki OECD Sözleşmesine taraftır. Uluslararası Ticari İşlemlerde Rüşvetle Mücadele OECD Çalışma Grubu tarafından alınan yolsuzlukla mücadele tedbirlerinin denetlenmesi faaliyetlerine katılmaktadır. Ancak, Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı olan Ülkeler Grubu'nun (GRECO) üyesi değildir.

Devlet memurları tarafından görevin kötüye kullanılması ile ilgili davalarda (Ceza Kanunu'nun 209. maddesi) artış olmuştur. 2000 yılında 190 dava açılmış ve bir önceki yıldan kalan 161 dava sonuçlandırılmıştır.

Yolsuzlukla ilgili olarak 2000 yılında 855 dava açılmış (bir önceki yıla göre ciddi bir artış). 815 dava sonuçlandırılmıştır.

Resmi makamlara göre 32 soruşturma Gümrük Muhafaza Memurları tarafından yürütülmüştür.

Genel olarak, yolsuzluğu önlemek amacıyla birçok adım atılmıştır. Şeffaflığın ve iyi yönetişimin artırılmasına yönelik stratejinin kabulü önemli bir gelişmedir. Bu aşamadan sonra uygulamaya önem verilmelidir.

Milli Güvenlik Kurulu

Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) üyeleri ve rolüne ilişkin yeni düzenlemeler getiren Anayasa değişikliği hayata geçirilmiştir. Kurul'daki 5 askeri üyeye karşılık sivil üye sayısı 5'ten 9'a çıkarılmıştır.

MGK, Güneydoğu'daki olağanüstü hal uygulaması, terörle mücadele, Türkiye'nin AB üyeliğine ilişkin kriterleri karşılaması için siyasi ve ekonomik reformlar ve Kıbrıs gibi birçok konuda görüşler ve tavsiyeler yayınlamıştır. Resmi açıdan bir tavsiye kurumu olmasına rağmen, uygulamada görüşleri basit tavsiye olmanın ötesinde önem taşıyan MGK'nın özellikle askeri üyeleri oldukça etkilidir. MGK'nın Yüksek Yayın Kurulu'ndaki rolü, Cumhurbaşkanının vetosunun ardından Meclis tarafından tekrar kabul edilen RTÜK Kanunu ile güçlenmiştir. Kanun ile ilgili dava Anayasa Mahkemesi'nde sürmektedir.

Silahlı Kuvvetler milli savunma bütçesinin oluşturulmasında önemli bir özerkliğe sahiptir ve Hükümetin tüm bütçe dışı fonları kapatma çabalarına karşın, Silahlı Kuvvetler'in kullanımında iki adet bütçe dışı fon bulunmaktadır. MGK iç politikada halen önemli bir faktör olmaya devam etmektedir. Katılım Ortaklığı Belgesi'nde yer alan öncelikler doğrultusunda sivil üyelerin sayısında artış meydana gelmesine karşın MGK'nın faaliyet biçimi değişmiş değildir. Kararların çoğunluk oyuyla alınmasına rağmen askeri üyelerin fikirleri önemli bir ağırlık taşımaktadır.

1.2. İnsan Hakları ve Azınlıkların Korunması

Ekim 2001'de yapılan Anayasa değişiklikleri ile 2002 yılında uygulamaya yönelik 3 yasa paketinin çıkarılması sağlanmıştır.

4744, 4748, 4771 sayılı kanunlarla Şubat, Mart ve Ağustos aylarında kabul edilen 3 reform paketi mevzuatta idam cezası, temel haklar ve özgürlüklerin kullanılması, duruşma öncesi gözaltı, adli yardım gibi temel insan hak ve özgürlükleri konularında geniş bir alana yayılan önemli değişiklikler getirmiştir. Hükümet yeni düzenlemelerin sıkı bir şekilde uygulanmasında kararlı görünmektedir. Uygulama için gerekli tüm düzenlemelerin ve idari tedbirlerin Kasım 2002 tarihine kadar onaylanması için çaba sarf etmektedir.

Türkiye, Nisan ayında Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin BM Sözleşmesi'ni onaylamış, ancak Sözleşmenin 22. maddesine çekince koymuştur.

Temmuz 2002'de Türkiye AİHM'de Davalara Katılan Kişilere İlişkin Avrupa Anlaşması'nı imzalamıştır. Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü, BM Uluslararası Sivil ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, BM Uluslararası Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi gibi diğer önemli uluslararası insan hakları araçların kabulü konusunda ilerleme sağlanamamıştır.

Ocak 2002'de Hükümet 1992 yılında Avrupa İnsan hakları Sözleşmesi'nin 5. maddesine (özgürlük ve güvenlik hakkı) koyduğu çekinceyi kaldırmıştır. Anayasa ve kanunlardaki değişiklikler doğrultusunda yargı öncesi azami gözaltı süresi dört güne indirilmiştir. Olağanüstü hal bölgesinde bu süre üç gün daha uzatılabilmektedir. Daha önce on gün olan gözaltı süresine kıyasla bu önemli bir gelişmedir.

Anayasa'nın 38. maddesinde ve Ceza Kanunu'nda yapılan değişikliğe rağmen Türkiye Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmesinin idam cezasının kaldırılmasına ilişkin 6. ve 13. Protokollerini imzalamamıştır. Ayrıca, Ulusal Azınlıkların Korunmasına ilişkin Avrupa Konseyi Çerçeve Sözleşmesini de imzalamamıştır.

1 Kasım 2001 ile 30 Haziran 2002 tarihleri arasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) 1874 başvuru yapılmıştır. Bunların çoğunluğu 6. madde ile ilgilidir. (adil yargılanma hakkı) 304 tanesi 5. madde ile ilgili (özgürlük ve güvenlik hakkı) ve 246 başvuru 3. madde ile ilgili (işkencenin yasaklanması) ve 95 tanesi 10. maddeye dayanan ifade özgürlüğü ile ilgilidir.

AİHM kararlarının uygulanmaması önemli bir problemdir. Türkiye 90 davada Mahkeme tarafından kararlaştırılan tazminatları ödememiştir.

Temmuz ayında Avrupa Konseyi (Council of Europe) Bakanlar Komitesi, AİHM'nin Türk güvenlik güçlerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ihlaline ilişkin 1996-2002 yılları arasında yayınlanan kırk kadar kararına uymamasına ilişkin bir Ara Karar kabul etmiştir.

Türkiye Loizidou Davası'nda AİHM'nin 28 Temmuz 1998'de aldığı kararı uygulamamaya devam etmektedir.

Eylül ayında Avrupa Konseyi Parlamenterler Asamblesi, AİHM kararlarının Türkiye tarafından uygulamasındaki duruma ilişkin kapsamlı bir karar almıştır. Asamble, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nden, gecikme olmadan Mahkeme kararlarının uygulanması için her türlü önlemin alınmasını istemiştir. Asamble ayrıca, Komite'den gerekirse Türkiye'ye parasal yaptırımlar uygulamasını istemiştir.

Üçüncü "reform paketi"nde Türkiye, AİHM'nin kararlarına uymak amacıyla özel hukuk ve ceza hukuku davalarında yeniden yargılanma imkanını getirmiştir.

İnsan haklarının uygulanması ile ilgili olarak Türk Hükümeti gözetim ve raporlama mekanizmasını ve sivil toplumla diyaloğunu güçlendirmeye yönelik çaba göstermiştir. Aralık 2001'de Bakanlıklar arası Yüksek İnsan Hakları Kurulu oluşturulmuştur. Halen 81 ilde İnsan Hakları Kurulları mevcuttur. Kurullar çalışmaya başlamış ancak tam anlamıyla faaliyete geçmemiştir. İnsan hakları alanındaki yasaların uygulanmasını gözeten Ankara'daki İnsan Hakları Başkanlığı basın ve diğer araçlarla bilinçlendirme çalışmaları yapmaktadır.

Bazı sivil toplum örgütlerinde İnsan Hakları Kurullarına katılım konusunda bir isteksizlik söz konusudur. Bu durum, temel olarak Kurulların kompozisyonuna ilişkin endişelerinden kaynaklanmaktadır; Kurulların üyeleri arasında genellikle güvenlik güçleri mensupları da bulunabilmektedir.

İnsan hakları eğitimiyle ilgili olarak Ocak 2002'de AB Komisyonu ve Avrupa Konseyi (Council of Europe) işbirliği ile bir girişim başlatılmıştır. Ancak teknik problemler nedeniyle uygulama aksamıştır. Polis memurlarına yönelik bir eğitim programı 2002 sonbaharında başlatılacaktır.

Ayrımcılıkla mücadeleye ilişkin olarak Türkiye, Nisan 2002'de Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin BM Sözleşmesi'ni onaylamıştır. Ağustos 2002'de Birleşmiş Milletler Kadına Yönelik Ayırımcılığın Kaldırılmasına Yönelik İhtiyari Protokolü onaylanmıştır. Türkiye, ayırımcılığın yasaklanmasına ilişkin Avrupa İnsan Hakları 12. Ek Protokolünü henüz kabul etmemiş olduğu gibi, Ayırımcılığa karşı Topluluk müktesebatının aktarılması ve uygulanmasına ilişkin AB Antlaşması'nın 13. maddesi ile ilgili olarak pek çok düzenlemeler gerçekleştirmesi gerekmektedir.

Siyasi ve Medeni Haklar

Ağustos 2002 reformlarını takiben idam cezası kaldırılmış ve ölüm cezasının yerini müebbet hapis almıştır. Terör suçlarından hüküm giymiş mahkumlar, cezalarının tümünü tamamlamak zorundadır. Ölüm cezalarını müebbet hapise çevirme süreci Eylül 2002'de başlamıştır.

İşkence ve kötü muamelenin engellenmesi çerçevesinde, gözaltı süreleri en çok dört güne indirilmiş; olağanüstü hal bölgeleri için ise bu sürenin üç gün daha uzatılabileceği belirtilmiştir. Tutukluluk süresinin 10 güne kadar uzatılmasına olanak veren 430 Sayılı Kararname ise halen olağanüstü hal bölgelerinde uygulanmaktadır. Bu durumda, tutuklunun yakınlarıyla ya da bir avukatla irtibata geçmesi de engellenmektedir. Adalet Bakanlığı, Eylül ayında, tüm adli kurumların 430 Sayılı Kararname'nin kötüye kullanılmasını engellemelerini belirten bir genelge yayınlamıştır. Şubat 2002 tarihindeki kanun değişiklikleri, tutuklu yakınlarının hiçbir gecikme olmadan ve savcılık kararıyla tutukluluk süresinin uzatılmasından haberdar edilmelerini zorunlu kılmaktadır.

DGM kanundaki değişiklik ile suçları söz konusu mahkemelerin alanlarına giren tutuklular, gözaltına alındıktan 48 saat sonra avukatlarıyla görüşebilmektedir. Bu süre içerisinde tutuklulara ulaşılamamakta ve işkencenin en çok bu dönemde yapıldığı iddia edilmektedir.

Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi'nin (CPT) önerilerine göre, tüm tutuklulara, tutukluluk halinin başlamasından itibaren hukuki danışmanlık sağlanmalıdır. Türkiye'ye gerçekleştirdiği son ziyarette CPT, birçok karakolda resmi ifade alınmadan avukatla görüşmenin engellendiğini belirtmiştir. Polis ve savcıların yürüttüğü soruşturmaların çoğu halen yanında bir avukat olmadan şüpheliden itiraf elde etme üzerine kuruludur.

Türk makamları, CPT'nin Türkiye ziyaretlerine ilişkin raporlarının basılmasına onay vermektedir. Nisan 2002 tarihli CPT raporunda yapılan bazı eleştirileri takiben Güvenlik Dairesi 28 Haziran 2002 tarihli bir genelge yayınlayarak tüm yetkilileri kötü muameleyle mücadeleye çağırmıştır.

CPT, İstanbul ve çevresinde gözaltı koşullarında iyileşmeler olduğunu, ancak gözaltında işkence ve kötü muamelenin halen sıkça görüldüğünü ifade etmiştir. İşkence ve faili meçhul cinayet iddiaları özellikle Güney Doğu'da görülmekte; 2002 yılında herhangi bir kayıp bildirilmemesine rağmen Ocak 2001'de ortadan kaybolan HADEP yetkilileri halen bulunamamaktadır.

İşkence ya da kötü muameleye ilişkin suçlara verilen cezalar çok hafif kalmakta ve sıkça para cezasına çevrilmekte ya da ertelenmektedir. Kamu görevlilerinin tutuklanması için idari yetki gerekmektedir.

Davalar çok uzun sürmekte, bazıları zaman aşımına uğramaktadır. Bunun en yakın örneklerinden biri, Manisa'da 16 gence işkence yapmakla suçlanan 10 polis görevlisine karşı açılan davadır. Haziran 2003 tarihinde bu dava zaman aşımı kapsamına girecektir.

Avrupa Konseyi (Council of Europe) Bakanlar Komitesi, Temmuz ayında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 1996-2002 yılları arasında Türkiye'ye ilişkin aldığı 40 karara uymasına yönelik bir Ara Karar kabul etmiştir. Komite, terörle mücadelenin insan haklarına uygun bir şekilde yapılması gerektiğini belirtmiş; Türkiye'nin gerçekleştirdiği reformları memnuniyetle karşıladığını ifade etmiş ve insan hakları ihlallerini önleyecek tedbirlerin artırılması gerektiğine dikkat çekmiştir.

Devlet Memurları Kanunu'nun 13. maddesinde yapılan değişiklikle, işkence ya da kötü muameleden suçlu bulunan memurların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından belirlenen tazminatları ödemeleri zorunluluğu getirilmiştir.

Güvenlik güçleri arasında insan haklarına ilişkin konulara olan duyarlılığın artırılması amacıyla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları Polis Akademisi dergisinde basılmaktadır. Polis Yüksek Meslek Okulları'ndaki eğitim süresi 9 aydan 2 yıla çıkartılmış ve insan hakları konusu müfredata dahil edilmiştir. Ağustos 2002 tarihli reform paketiyle, polisin keyfi yetkileri sınırlandırılmış; bu durum Eylül ayında yapılan kanun değişiklikleriyle de teyit edilmiştir. Ancak halen tutukluluk halinin ilgili kişinin yakınlarına bildirilmesi için savcılık kararı gerekmektedir. Devlet Güvenlik Mahkemelerinin yetki kapsamına giren tutuklular parasız hukuki yardım ile ifade sırasında avukat bulundurma haklarından faydalanamamaktadır. Tutuklulara polis gözetimi altında tıbbi muayene yapılabilmektedir.

Polis Vazife ve Salahiyetlerine dair Kanun'da yapılan değişiklikler polisin, kamuya açık İnternet kafelerini ve İnternet erişimi olan diğer yerleri kapatmalarına olanak vermektedir. Cezaevi sisteminin reformu sürmüş ve hükümet, geçen yıl getirilen değişiklikleri uygulamaya başlamıştır. Cezaevi Görevlileri Eğitim Merkezlerinin Kurulmasına ilişkin Kanun Temmuz 2002'de onaylanmıştır. Söz konusu Kanun, Ankara'daki Cezaevi Görevlileri Eğitim Merkezi'ne hukuki bir zemin kazandırmış; Cezaevi Görevlileri Eğitim Merkezlerini düzenleyen ilke ve usulleri belirlemiş ve 61 kişilik 4 merkezin daha kurulmasını öngörmüştür.

F tipi cezaevlerine geçişle ilgili sorunlar yaşanmıştır. Adalet Bakanlığı verilerine göre, Mayıs 2002 itibariyle, F-tipi hücrelerde bulunan 1233 hükümlünün 232'si rehabilitasyon programlarına katılmakta ve sosyal aktivitelerden faydalanmaktadır.

Ağustos 2002 tarihinde yayınlanan bir genelge ile Adalet Bakanı savcıları, mahkumlara iyi muamele yapılması ve güvenliklerinin sağlanması ile bu talimatlara uymayan cezaevi görevlilerine yaptırımlar uygulanması konusunda uyarmıştır. Telefonlara erişim ve açık görüş hakları düzelmekte, ancak avukatlar, cezaevindeki müvekkillerini ziyaret etmekte güçlük çekmektedir. Mahkum kayıtları düzenli bir şekilde tutulmaktadır. F tipi hücreleri protesto etmek amacıyla yapılan açlık grevleri sürmektedir. Raporun hazırlandığı dönemde 10 mahkum daha hayatını kaybetmiş, böylece açlık grevinde ölenlerin sayısı 57'ye yükselmiştir. Birçok mahkum, mahkemeler tarafından sağlık nedenleriyle koşullu olarak serbest bırakılmıştır.

Hapishanelerin dışarıdan denetlenmesine ilişkin İzleme Kurullarının sayısı hedeflendiği üzere 129'a çıkartılmıştır. İzleme Kurulları, Ocak-Temmuz 2002 döneminde Adalet Bakanlığı'na 3963 öneri içeren 460 rapor sunmuştur. Söz konusu öneriler, Başsavcılığın görevleri, altyapı, bütçe ve ödemeler, eğitim ve rehabilitasyon ve personel eksiklikleri gibi konuları kapsamıştır. İzleme Komiteleri aynı zamanda hapishane sisteminde iyileştirmeler sağlanması amacıyla Başsavcılığa resmi başvurularda bulunmuştur. İzleme Komiteleri, 527 hapishaneyi ziyaret etmiş ve ziyaretlerinde işkence iddialarıyla karşılaşmadıklarını ifade etmiştir.

140 infaz hakimi atanmış, bu hakimler Temmuz 2002 itibariyle aldıkları 4527 başvurudan 130'unu kabul etmiş, 140'ını kısmen kabul etmiş, 30792'sini ise reddetmişlerdir.

Sivil toplum temsilcilerinin, İzleme Kurullarının kompozisyonuna ilişkin çekinceleri bulunmakta ve bu nedenle çalışmalarına katılmakta tereddüt etmektedir. İzleme Komitelerinin ve infaz hakimlerinin gözaltı koşullarına etkileri incelenmelidir.

Mahkumların rehabilitasyonu çerçevesinde İŞKUR, serbest kalan mahkumların istihdam piyasalarına entegrasyonunu hızlandıracak bir program başlatmıştır.

İfade özgürlüğüne ilişkin suçlardan tutuklu bulunan gazeteci ve aydınlar, Mayıs 2002 tarihli Af Yasası'nın kapsamı dışında bırakılmıştır. Cumhurbaşkanı, Af Kanunu'nun ayırımcı olduğu gerekçesiyle iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştur. Anayasa Mahkemesi, Kanun'un 1. maddesinde bazı suçların cezasını 10 yıl azaltan değişiklikler yapmış; ancak Cumhurbaşkanı'nın yasayı tümüyle yürürlükten kaldırma talebini reddetmiştir.

Şiddet içermeyen düşünceleri ifade etmekten hükümlü mahkumların durumuna değinilmemiştir. İfade özgürlüğüne ilişkin yasal değişikliklerle, Türk Ceza Kanunu'nun 159. ve 312. maddeleri ile Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. ve 8. maddeleri değiştirilmiştir. 159. maddeye yapılan değişiklikle hapis cezaları azaltılmış ve Türk kanunlarının eleştirilmesine verilen para cezaları kaldırılmıştır. 159. maddeye Ağustos 2002'de yapılan ikinci değişiklikle kurumlara yönelik eleştirilerin hakaret niyeti taşımadıkları sürece cezalandırılmayacakları belirtilmiştir. Ancak buradaki "niyet" kavramı yoruma açıktır ve bu değişikliğin etkilerini değerlendirmek için uygulamaya bakılması gerekmektedir. 312. maddedeki suç tanımı değiştirilmiştir. Sınıf, ırk, din, mezhep ya da din farklılıklarına dayanarak halkı düşmanlığa sürükleme suçuna, "kamu düzenine tehdit oluşturacak şekilde" hükmü eklenmiştir. Değiştirilmiş olan maddeye yeni bir paragraf eklenerek, 6 aydan 2 yıla kadar ceza öngörülen insan onuruna aykırı hakaretler de suç kapsamına alınmıştır.

Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. ve 8. maddelerine yapılan değişikliklerle, "terörist faaliyetlere destek olacak şekilde terör örgütüyle bağlantılı propaganda yapmak" kavramı getirilmiştir. Bu tip suçların cezaları artırılmıştır. Diğer suçlara verilen hapis cezalarından başka korunmuş başka hafifletilmiş, televizyon ve radyo yayınlarına gelen yasaklar azaltılmış; ancak para cezaları artırılmış, ayrıca yeni bir kavram olarak "görsel propaganda" terimi oluşturulmuştur.

Şubat ayındaki yasal değişiklikleri takiben, değiştirilmiş kanunlara ilişkin birçok dava görülmüş ve bu davalarda, yasal değişikliklerin tutarlı bir şekilde uygulanmadığı gözlemlenmiştir. 159. ve 312. maddeler kapsamında yer alan davaların azaldığı ve davaların başka maddelere dayanarak açıldığı görülmüştür. Türk Ceza Kanunu'nun yasadışı örgütlere ilişkin 169. maddesi, geçtiğimiz aylarda ifade özgürlüğüne ilişkin davalarda sıkça kullanılmıştır. Adli makamların belirttiğine göre, Ceza Kanunu'nda yapılan değişiklikler, Yargıtay'ın 159. maddeye dayanarak verilen 50 kararı ve 312. maddeye dayanarak verilen 24 kararı iptal etmesine neden olmuştur. Ancak halen gazeteciler, yazarlar ve yayıncılara ifade özgürlüğüne ilişkin davalar açılmakta; bazı kaynaklara göre halihazırda bu kapsamda 100 dava bulunmaktadır.

Türk Editörler Birliği'nin 25 Mayıs'da yayınlanan raporuna göre, sadece Ocak ve Mayıs 2002 tarihleri arasında 39 yazarın yazdığı 40 kitap yasaklanmış ya da soruşturma açılmıştır. İçişleri Bakanlığı'nın açıklamasına göre, 2001 yılında el koyulan kitap ve dergi sayısı 1309'dur.

Yasanın yorumlanması, gerçek anlamda ifade özgürlüğünün sağlanmasında büyük önem taşımaktadır. Hakimlerin kanunları yorumlarken, savunmanın haklarını tutarlı bir şekilde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında ele aldıklarını gösteren bir gelişme henüz yoktur.

Basın özgürlüğüne ilişkin ilk reform paketi Terörle Mücadele Kanunu'nun 8. maddesini değiştirmiş; terörizm propagandası yapmakla suçlanan yayıncılara getirilen para cezaları artırılmıştır. Basın Kanunu'na değişiklikler getiren ikinci reform paketi, basın özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırmaya yönelik çok az hüküm içermektedir. Söz konusu paket, milli bütünlüğün, cumhuriyet düzeninin ve ülkenin milli güvenliğinin temel prensiplerini ihlal eden yayınların basım teçhizatlarına el koyulması olanağını getirmiştir. Bu suçlarda yayınevlerine verilen asgari kapatma cezası ile yasaklanmış yayınları basmayı sürdürenlere verilen asgari hapis cezası azaltılmıştır. Üçüncü reform paketi, basına ilişkin suçlara uygulanan hapis cezasını ağır para cezasına çevirmiştir. Cezalandırma nedenleri konusunda bir değişiklik yapılmamış olup, Basın Kanunu basın özgürlüğünü kısıtlayan hükümleri barındırmayı sürdürmektedir. Basın mensupları baskı ve sansüre maruz kalmakta ve birçoğu tutuklanmaktadır. Gazeteciler, Terörle Mücadele Kanunu'nun 7. ve 8. maddeleri ile Türk Ceza Kanunu'nun 159. ve 169. maddelerinden yargılanmaktadır.

Olağanüstü hal bölgelerinde yetkililer, gazete ve diğer yayınların dağıtılmasını ve basımını yasaklama haklarını kullanmışlardır.

Temmuz 2002 tarihinde, F-tipi hücrelere ve açlık grevlerine ilişkin yayınlara uygulanan yasak kaldırılmıştır.

Yayın alanında, reform paketi Terörle Mücadele Kanunu'nun 8. maddesine değişiklikler getirmiştir. Devletin birliği aleyhinde yayın yapan radyo ve televizyonlara getirilen kapatma süreleri 15 günden 7 güne indirilmiştir.

Üçüncü reform paketinde, RTÜK Kanunu değiştirilerek, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde yayın yapılmasına olanak tanınmıştır. Bu değişikliğin uygulanması, RTÜK Üst Kurulu'nun Kasım 2002 itibariyle kabul edeceği bir yönetmeliğe bağlıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin temel ilkelerine ve devletin bölünmez bütünlüğüne aykırı yayınlar üzerindeki kısıtlamalar korunmuştur. Yayınlar üzerindeki yasakların kapsamı, karamsarlığı ve çaresizliği teşvik edici yayınlara yapılan göndermelerin kaldırılmasıyla daraltılmıştır.

Yabancı yayın kuruluşlarının yayınları üzerindeki yasaklar kaldırılmıştır. Bu hükmün uygulanması, en geç Ağustos 2003 tarihinde kabul edilecek bir yönetmeliğe bağlıdır. Uygulamada ise, BBC World ve Deutsche Welle istasyonlarının yayın yapmasına ilişkin yasaklar Mayıs 2002 itibariyle kaldırılmıştır. Söz konusu değişiklikler Mayıs 2002 tarihinde kabul edilen RTÜK Kanunu'nu takiben gerçekleştirilmiştir. İfade özgürlüğüne daha sıkı kısıtlamalar getiren Kanun, Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığını ve bağımsızlığını, devletin bölünmez bütünlüğünü ve Atatürk ilke ve inkilaplarını ihlal eden ya da toplumu şiddet, terör ve etnik ayırımcılığa teşvik eden yayınları yasaklamış ve miktarını yükseltmiştir. RTÜK Kanunu aynı zamanda web sayfalarının yayınlanmadan önce yetkililere onay için sunulması kuralını getirerek Internet'de de sansür uygulamasını başlatmıştır. RTÜK Kanunu'nun özel radyo ve televizyonların kapatılmasına olanak sağlayan maddeleri kapsamında Mart 2002'de birçok radyo ve televizyon istasyonu yasaklanmıştır.

Örgütlenme ve toplanma özgürlüğü kapsamında, ikinci reform paketi ile Dernekler Kanununda değişiklikler yapılmıştır. Uluslararası örgütlerle ilişkileri düzenleyen 7., 11. ve 12. maddeler Kanun'dan çıkartılmış ve böylece yabancı örgütlerle kurulan ilişkileri kısıtlayan hükümler kaldırılmıştır. Dernek kurmaya ve derneklere katılmaya ilişkin özgürlükler genişletilmiştir. Derneklerin yasaklanma nedenleri kısıtlanmış ve suç işleme olasılığına dair kapatılma nedeni kaldırılmıştır. Kanunla yasaklanmış dillere yapılan tüm göndermeler çıkartılmıştır. Toplantı düzenleme ya da dernek kurma yaşı 21'den 18'e düşürülmüştür. Dernekler Kanunu'nun 7., 11. ve 12. maddelerin kaldırılmasına rağmen, benzer kısıtlamaların Ocak 2002 tarihli Medeni Kanun'da yer aldığı görülmektedir.

Örgütlenme özgürlüğüne ilişkin kısıtlamalar halen sürmektedir. Değiştirilmiş kanuna göre, üniversite öğrencileri tarafından kurulan dernekler sadece eğitim alanında faaliyet gösterebilmektedir. Ceza Kanunu'nun 312. maddesinden hüküm giymiş kişilerin 5 yıl süreyle dernek kurması yasaktır. Dernekler Kanunu'nun 5. maddesiyle getirilen kısıtlamalar yeni yasada da değişmemiştir. Derneklerin resmi ilişkilerinde Türkçe'den başka dil kullanmaları yasaklanmakta ve bir konfederasyon kurmak için gerekli olan minimum federasyon sayısı 3'den 5'e çıkartılmaktadır.

Üçüncü reform paketi, Dernekler Kanunu'na yeni değişiklikler getirerek memurların dernek kurmalarına ilişkin kısıtlamaları ve sivil savunma nedeniyle dernek faaliyetlerine uygulanan yasakları kaldırmıştır. Dernekler Kanunu'nda yapılan değişiklikler ayrıca İçişleri Bakanlığı içinde derneklerle ilgili yeni bir birimin kurulmasına olanak vermiştir. Değişiklikler aynı zamanda Ağustos 2003 tarihi itibariyle düzenlenmek üzere derneklerin faaliyetlerinin ve hesaplarının kontrolüne yönelik yeni uygulamalar getirmiştir. İlgili kamu idareleri, derneklerin imkanlarını, kitaplarını ve hesaplarını inceleme ve kontrolüne ilişkin önemli oranda yetkiye sahiptir.

Dernekler Kanunu'nun genel kısıtlayıcı özelliği korunmuştur. Yabancı dernek faaliyetleri belirli alanlarla sınırlandırılmış ve derneklerin sahip olduğu dokümanların gizlilik haklarının ihlalini engelleyici tedbirlere yer verilmemiştir. Derneklerin yasaklanma nedenlerinin büyük bir kısmı değişmeden korunmuştur.

Uluslararası Af Örgütü'nün Mart ayında Türkiye'de temsilcilik açmasına izin verilmiştir. İlerleme Raporu'nun hazırlandığı dönemde sivil toplum örgütlerinin aktif oldukları görülmüştür. Örneğin TÜSİAD, Türkiye'de siyasi reforma ilişkin çeşitli çalışmalar yayınlamış; Haziran ayında ise 175 sivil toplum örgütünden oluşan Türkiye Platformu, politikacıları AB üyeliği yolunda cesur adımlar atmaya çağıran bir bildiri yayınlamıştır.

Bunlara rağmen Sivil Toplum Örgütleri, yetkililerle iletişim kurmakta güçlük çekmekte ve reform sürecinde daha aktif bir rol almayı istemektedir.

F-tipi hücrelere karşı yapılan protestoları destekledikleri gerekçesiyle bazı Sivil Toplum Örgütlerine yapılan baskılar kaldırılmış ve bu kapsamda STK'lara, gazetecilere ve doktorlara açılan davalar beraat ile sonuçlanmıştır. Ancak yasadışı yayınlar bulundurmaktan ötürü İnsan Hakları Derneği'ne açılan dava sürmektedir. Bazı insan hakları derneklerinin faaliyetleri halen kısıtlanmaktadır. Mezopotamya Kültür Merkezi, İnsan Hakları Derneği'nin Bingöl şubesi ve İnsan Hakları Derneği'nin merkez bürosu soruşturmaya tabi tutulmuştur.

STK'lar üzerindeki baskılar, Alman vakıflarına da uygulanmış; Konrad Adenauer, Friedrich Ebert, Heinrich Böll ve Friedrich Naumann Vakıfları ile Doğu Enstitüsü hakkında soruşturmalar başlatılmıştır.

Alevi ve Bektaşi Oluşumları Birliği'nin Kültürel Derneği, Anayasa'nın 14. ve 24. maddeleri ve Dernekler Kanunu'nun 5. maddesine dayanarak Şubat ayında kapatılmıştır. Konuyla ilgili dava, derneğin temyiz başvurusunu takiben Yargıtay'da beklemektedir. İkinci reform paketi, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkındaki Kanun'a değişiklilikler getirmiştir. Bu çerçevede, söz konusu Kanun'un 21. maddesi iptal edilerek toplantı ve gösteri hakkı kamu kurumlarını da içine alacak şekilde genişletilmiştir. Üçüncü reform paketi diğer bazı değişiklikler de getirmiştir. Yabancıların toplantılara aktif katılımlarını düzenleyen prosedürler, "izin" şartının yerini alan 48 saat öncesinden "bildirim" uygulamasıyla kolaylaştırılmıştır. Yapılacak toplantılar için genel bildirim süresi 72 saatten 48 saate indirilmiştir.

Buna rağmen söz konusu Kanunun kısıtlayıcı özelliği devam etmektedir. Kanun, "organizasyon komitesi üyeleri ve başkanının kimlikleri, meslekleri, ikamet adresleri ve gerektiği durumlarda işyerleri"nin belirtilmesini şart koşmakta ve "bildirim"in organizasyon komitesinin tüm üyeleri tarafından imzalanmasını talep etmektedir. Ayrıca Komite'nin en az 7 üyeden oluşması gerektiği belirtilmektedir.

Yapılan değişikliklere rağmen yetkililer, toplantı ve gösteriler konusunda önemli oranda takdir yetkisine sahiptirler ve toplantı ve gösteri düzenleme önündeki engeller uygulamada devam etmektedir.

Ağustos 2002'de, kamuya açık yerlerde film gösterilmesi, konser ve tiyatro oyunları düzenlenmesi üzerindeki kısıtlamalar gevşetilmiştir. Gösteriler için önceden izin alma şartı yerine 48 saat öncesinden bildirim zorunluluğu getirilmiştir. Ancak gösterilerin devletin bölünmez bütünlüğüne karşı olduğunun kararlaştırılması durumunda yaptırımlar uygulanabilmektedir.

Üçüncü reform paketi, Türk vakıfları ve yurtdışında kurulmuş vakıflara uluslararası işbirliği kurma imkanı sağlamaktadır. Buna rağmen, bu işbirliği "yararlı" olmak, Bakanlar Konseyi'nde izin almış olmak ve yabancı vakıfların durumunda karşılıklılık ilkesini sağlamak gibi bazı şartlara tabi olmaktadır.

Anayasa'nın 68. maddesine getirilen değişiklikler doğrultusunda, ikinci reform paketi ile Siyasi Partiler Kanunu'nun 101. maddesi değiştirilmiştir. Yeni Kanun uyarınca, Anayasa Mahkemesi, siyasi partileri kapatmak yerine siyasi partileri mali yardımlardan mahrum bırakmaya karar verebilmektedir. Bu değişiklik, siyasi partilerin cezalandırılması konusuna temel bir değişiklik getirmemekte ancak siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştırmaktadır.

DEP'li vekillerin söz konusu partinin kapatılması sonucunda parlamenterlik yetkilerinden mahrum kaldıklarını öne sürerek Türkiye'ye karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'de açtıkları davada Mahkeme, Avrupa İnsan Hakların Konvansiyonu'nun 3. maddesinin 1. Protokolü'nün ihlal edildiği kararına varmıştır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 31 Temmuz 2001 tarihinde Refah Partisi'nin kapatılmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine aykırı olmadığına dair kararının ardından Refah Partisi, davanın AİHM'nin üst kurumuna götürülmesini istemiştir. İlk oturum 19 Haziran 2002 tarihinde yapılmıştır. Dava sürmektedir.

HADEP hakkında Anayasa Mahkemesi'nde 1999 yılında açılan kapatma davası devam etmektedir. Şubat 2002'de kurulan HAK-PAR tüzük ve programında "devlet ve milletin bölünmez bütünlüğüne karşı" unsurlar içerdiği için kapatma davası ile karşı karşıyadır.

Din özgürlüğü güvence altındadır ancak gayri-Müslim dini cemaatler yasal engeller ile karşılaşmaktadır. Ağustos 2002'de kabul edilen reform paketi ile engellerin bazılarının kaldırılması amaçlanmıştır.

Lozan Antlaşması ile tanınan (Rum, Ermeni, Musevi) veya tanınmayan gayri-Müslim dini cemaatler, yasal kimlikleri ve mülkiyet haklarının olmaması ve Türkiye'de din adamı eğitmeleri üzerindeki yasak nedeniyle sorunlarla karşılaşmaktadır.

Gayri-Müslim cemaat vakıflarının sadece 2762 sayılı Kanun'a göre 1936 yılında beyan ettikleri mülkleri yasal olarak tanınmaktadır. 1936 yılında beyan edilmeyen mülklere devlet tarafından el koyulmaktadır. Ermeni, Rum ve Katolik mülkleri müsadere edilmiş veya müsadere edilme riski altındadır. Protestan cemaati ibadet yerleri kiralanması ve yeni kilise inşası konularında idari sorunlarla karşılaşmaktadır. Ancak yetkililer Temmuz 2002'de Diyarbakır'da yeni bir Protestan kilisesinin inşasının devam etmesine izin vermiştir.

Kilise ve okul binalarının restorasyonu üzerindeki kısıtlamalar azalmıştır.

Mülkiyet hakları ile ilgili problemlerin çözümü için üçüncü reform paketi ile Vakıflar Kanunu'nda değişiklik yapılmıştır. Ağustos 2002'den itibaren cemaat vakıflarının vakfiyeleri olup olmadığına bakılmaksızın taşınmaz mal almaları ve satmaları mümkün hale gelmiştir. Ayrıca bu vakıflar tasarrufları altında bulunan taşınmaz malları, mülkiyetleri altında olduğunu ispatladıkları takdirde vakıf adına tescil etme hakkına sahiptirler. Bu değişikliğin uygulanması bazı koşuların karşılanmasına tabidir. Taşınmaz mal edinme ve taşınmaz mallar üzerinde tasarrufta bulunmak için Bakanlar Kurulu'ndan izin alınması gerekmektedir, ancak bir temyiz prosedürü öngörülmemiştir. Üzerinde tasarrufta bulunulan taşınmaz malların tescili için 6 ay süre tanınmış ancak başvuruların hangi makamlara yapılacağı belirtilmemiştir. 6 aylık süre 9 Ağustos 2002 tarihinde başladığı ve uygulanacak prosedürler de henüz belirlenmediği için, bu kısa süre pratikte bir engel oluşturmakta ve reform paketinin amacına ters düşmektedir.

Yeni hükümlerin kapsamı hem belirginleşmemiş olmasına rağmen sadece gayri-Müslim vakıfları ile ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Bu bağlamda, Türk olmayan Katolik ve Protestan cemaatleri dahil olmak üzere vakıf statüsüne sahip olmayan diğer tüm dini cemaatler dışlanmış görünmektedir.

Vakıflar Kanunu, Ağustos 2002 reformu kapsamında yer almaması nedeniyle taşınmaz malların kiralanmasını yasaklamaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün mütevelli heyeti üyelerinin görevine son verme dahil olmak üzere dini vakıflar üzerindeki yetkileri değişmeden devam etmektedir. Yapılan son değişiklik el koyulan taşınmaz malların iade edilmesini sağlamamaktadır.

Dini azınlıklar için din adamı eğitimi üzerindeki yasak devam etmektedir. Türk olmayan din adamları vize ve oturma izinleri konularında zorluklarla karşılaşmaktadır.

Dini cemaatler kendi okullarına sahip olabilmekte ancak bu okulların müdür yardımcılarının Milli Eğitim Bakanlığı'nın temsilcisi (Müslüman) olması gerekmektedir. Müdür yardımcıları cemaat mensubu müdürden daha yetkilidir. Süryani cemaati kendi okullarına sahip değildir ve dilini gençlerine öğretmekte güçlük çekmektedir.

Zorunlu din dersleri değişik dinlerin tanımlarını içermektedir. Ancak dini azınlıklar dersleri yanlı ve eksik bulmaktadır. Yeni bir girişim kapsamında Milli Eğitim Bakanlığı Hıristiyan cemaatlerinin din ders kitapları için yeni maddeler yazmasını teklif etmiştir. Bu girişimin takip edilmesi gereklidir.

Gayri-Müslim cemaatlerin de facto tanınmasının güçlendiğine dair işaretler vardır. Türkiye uluslararası düzeyde dinlerarası diyalogda daha etkin rol oynamakta ve din eğitiminde daha kapsayıcı bir yaklaşım benimsemektedir. Ekim 2001'de İçişleri Bakanlığı değişik dini cemaatlerin liderlerini istek ve düşüncelerini belirtmeleri için toplantıya çağırmıştır. Ancak girişimin devamı tam anlamıyla gelmemiş, istekler reddedilmiş veya cevaplandırılmamıştır.

Alevilerin durumuna yönelik herhangi bir gelişme olmamıştır.

Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar

Yeni Medeni Kanun 1 Ocak 2002'de yürürlüğe girmiştir. Kadın-erkek eşitliği konusunda, Ekim 2001 tarihinde Anayasanın 41. maddesinde yapılan değişiklikle, 'aile reisi' kavramı kaldırılarak ailede kadın ve erkek için eşit fırsatlar, haklar ve ödevler getirilmiştir. Babanın çocuğu reddetmesi durumunda annenin hamilelik ve doğum masraflarının karşılanması hakkı genişletilmiştir. Ancak evlilik süresince edinilen malların eşler arasında eşit paylaşımını öngören madde sadece Yeni Medeni Kanunun yürürlüğe girmesinden sonraki evlilikler için uygulanmaktadır.

Meclis, 3 Ocak 2002 tarihinde kadın kamu görevlilerinin iş yerinde pantolon giymelerini yasaklayan tüzüğü kaldırmıştır. Ancak Meclis iç tüzüğü henüz bu değişimi yansıtmamaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı, Mayıs 2002'de kadınların toplu ibadetlere erkeklerle eşit şekilde katılabileceklerini belirtmiştir. Hemşire okullarındaki öğrencilerin bekaret kontroluna tabi tutulmasına izin veren tüzük, Şubat ayında kaldırılmıştır.

Kadınların bazı iş alanlarında çalışmasını önleyen yasal engeller bulunmaktadır. Kadın ve erkekler uygulamada eşit ücretler almamaktadır. Kadınların politikaya aktif katılımı düşüktür. Halihazırdaki 550 Milletvekilinden sadece 23 tanesi kadındır.

Namus cinayeti işleyenler, ceza indirimine hak kazanmakta, reşit olmayan sanıkların ceza sürelerine ise ek bir indirim uygulanabilmektedir.

Yeni Medeni Kanun, çocukların korunması ve çocuk haklarını içeren değişiklikler içermektedir. Yeni 182. madde, ayrılık veya boşanma durumlarında 'çocuğun çıkarları' kavramını getirmektedir. 282. maddede yapılan değişikliklerle meşru ve gayri meşru çocukların yasal durumları arasındaki ayırım ortadan kaldırılmaktadır. Türkiye halen Avrupa Sosyal Şartı'nın "çocuğun korunma hakkı"nı düzenleyen 7. maddesi ile "anne ve çocuklarının sosyal ve ekonomik korunma hakkı"nı düzenleyen 17. maddesine uymamaktadır. Şart'ın 17. maddesi genç suçluların korunma hakkı ile ilgilidir; Türkiye'de ise suç işleyen gençler halen hapsedilmektedir.

Türkiye, Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin İhtiyari Protokolü'nü Haziran ayında onaylamıştır. Türkiye'nin, çocuk işçiliğinin engellenmesi konusundaki gayretleri Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından memnuniyetle karşılanmaktadır. Ancak çocuk işçilerin sayısında kaydedilen düşüşe rağmen, Türkiye'de halen 893000 çocuk işçi çalıştırıldığı tahmin edilmektedir. Çocuk Masası, çocuk işçiliğine karşı mücadele etmek için ulusal bir program ve eylem planı hazırlamış, ancak henüz gerektiği gibi uygulamaya geçilmemiştir. Çocuk haklarını iyileştirme amaçlı Çocuk İşçiliğinin Engellenmesine Yönelik Uluslararası Program kapsamındaki çalışmalar devam etmektedir. Engelli kişilerin sosyal ve eğitim hakları konusunda ilerleme kaydedilmemiştir.

Sendikalar örgütlenme özgürlüğü ve grev hakkı konularında kısıtlamalara tabidirler. Sendikaların faaliyetleri, şirketlerle toplu sözleşme yapabilmeleri için şart koşulan %10'luk baraj nedeniyle engellenmektedir. Kamu çalışanları, grev hakkından yoksundur. Aralık 2002'de grev ve toplu sözleşme haklarını elde etmek için izinsiz grev yapan kamu görevlileri hakkında soruşturma açılmıştır. Yeni bir yasal statü kazanmış olmasına rağmen, Ekonomik ve Sosyal Konsey halen toplanmamıştır. Ayrıca Türkiye gözden geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı'nı henüz imzalamamıştır.

İşsizlerin sosyal korunması kapsamında bazı adımlar atılmıştır. Nisan 2002'de ilk kez işsizlik yardımı verilmiştir. Özelleştirme nedeniyle işten çıkarılan işçilerin Özelleştirme İdaresi'nden 6 aydan 8 aya kadar işsizlik yardımı alması planlanmıştır.

Kültürel haklar konusunda ise, "Kanunlar tarafından yasaklanmış hiçbir dilin, düşünceyi ifade etme ve yaymakta kullanılamayacağı" kısıtlamasını kaldıran Anayasanın 26. maddesindeki değişikliği takiben üçüncü reform paketi, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerin radyo ya da televizyonlarda yayınlanabilmesi imkanını getirmiştir. Yukarıda da belirtildiği gibi, bu hükmün uygulanması, hazırlanmakta olan tüzüğün kabulüne bağlıdır. Ağustos 2002 reformlarının uygulamaya da yansıtıldığına dair işaretler mevcuttur.

Üçüncü reform paketi, Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi hakkındaki Kanun'da da değişiklik yaparak "devletin bölünmez bütünlüğü"ne aykırı düşülmemesi şartıyla Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi ve bu amaçla özel kurslar açılması imkanını getirmiştir. Bu hükmün uygulanmasına ilişkin tüzük 19 Eylül tarihinde kabul edilmiştir.

Üniversitelerde Kürtçe derslerinin seçmeli olarak okutulması için dilekçe veren öğrenciler hakkında açılmış olan davalar, bu kanun değişikliğinin kabul edilmesini takiben düşmüştür.

Anayasanın 42. maddesi ("Türkçe dışında başka hiçbir dilin anadil olarak herhangi bir eğitim veya öğretim kurumunda Türk vatandaşlarına öğretilemeyeceği") değişikliğe uğramadığı için, milli eğitimin Türkçe dışındaki dillerde yapılması hususu; değişiklik yapılan Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi hakkındaki Kanun kapsamında yer almamaktadır. Üçüncü reform paketinin kabul edilmesinden önceki dönemde Kürt dilinin kullanımı geniş kapsamlı kısıtlamalara maruz kalmaktaydı.

Azınlık hakları ve azınlıkların korunması

Farklı kültürel kimlik ve ortak geleneklere sahip etnik grup üyelerinin dilsel ve kültürel kimliklerini ifade etmeleri konusundaki gelişme pratikte sınırlı kalmıştır. Türkiye, Ulusal Azınlıkların Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Çerçeve Konvansiyonu'nu imzalamamış olup, 1923 Lozan Antlaşması'nda söz edilenler dışında azınlık tanımamaktadır.

Sözlüklerde, çingene topluluğu hakkındaki tüm küçük düşürücü ifadelerin kaldırılması için çağrı yapan Ekim 2001 tarihli Milli Eğitim Bakanlığı genelgesini takiben, bütün resmi sözlükler düzeltilmektedir. Bu konuda başka yasal adım atılmamıştır. 1934 yılındaki Yerleşim Kanunu'nun "göçmen çingeneler"e hala uygulanıyor olması, bu kişilerin hala Türkiye'de göçmen statüsünde kabul edilmediklerini göstermektedir. Türkiye'de Çingene topluluğuna karşı önyargılar bulunmaktadır ve mevcut yasalar yeterli koruma sağlayamamaktadır.

Meclis, Haziran ayında Milli Güvenlik Kurulu tavsiyesi üzerine Hakkari ve Tunceli illerindeki olağanüstü hal uygulamasını kaldırmaya karar vermiştir. Bu karar 30 Temmuz 2002 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir. Milli Güvenlik Kurulu, olağanüstü hal uygulamasının dört ay daha uzatıldığı Diyarbakır ve Şırnak illerinde de yıl sonuna kadar olağanüstü halin kaldırılacağını ifade etmiştir.

Güneydoğu'da, kültürel hakların kullanılması kapsamında olumlu gelişmeler gözlemlenmiştir: Örneğin daha önceden yasaklanmış olan Avrupa Film Festivali düzenlenmiştir.

Güneydoğu, gittikçe daha güvenli duruma gelmektedir. Hakkari ve Tunceli'deki olağanüstü hal uygulamasının kaldırılmasından sonra günlük hayatın biraz daha rahatladığı ifade edilmiştir. 1-4 Ağustos tarihleri arasında gerçekleştirilen Tunceli Kültür ve Doğa Festivali'nde Kürtçe şarkılara hiçbir yasak getirilmemiştir. Daha önceden yasaklanmış olan dergi ve gazeteler, gazete bayilerinde bulunabilmektedir. Tüm bunlara rağmen, Tunceli Valisi, silahlı kuvvetlerin geri çekilmeyeceğini belirtmiştir. Hakkari ilindeki olağanüstü hal uygulamasının kaldırılması sonrasında, güvenlik güçlerinin bölgedeki faaliyetleri de değişmiştir. Kırsal alanda ordunun etkisi hala hissedilse de, atmosferin daha az gergin olduğu bildirilmektedir. Şehirden gelen bilgilere göre, yiyecek kotası kaldırılmıştır.

Terör nedeniyle yaşadığı yeri terketmek zorunda kalmış kişilerin durumlarını düzeltme yönündeki çabalar devam etmiştir. Yetkililere göre, "Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi"nin uygulanması sonucunda 37000 kişi köyüne dönmüştür. Bu kişilerin köylerine dönmelerini sağlayan prosedürler yavaş işlemektedir: altyapı eksiklikleri ve köylerin yeniden inşası için yeterli finansmanın olmamasından dolayı köylerine dönmüş olan kişi sayısı oldukça azdır.

Şu anda 4000'in üzerinde kişi, inşası yeni tamamlanmış "merkezi köyler"de yaşamaktadır. Yaşadığı yeri terk etmek zorunda kalmış kırsal nüfusun büyük bir çoğunluğu, şehir merkezlerinde çok zor ekonomik ve sosyal şartlarda yaşamaya devam etmektedir. Yetersiz sağlık hizmetleri, temizlik sorunları, kötü beslenme, yetersiz içme suyu ve kanalizasyon ve atıkların gerektiği şekilde ortadan kaldırılamaması ortak sorunlardır. Bu durum, eğitim ve okur-yazarlık oranları yetersiz olan çocuklar üzerinde olumsuz sonuçlar doğurmaktadır.

"Köy korucuları" sistemi, söz konusu kişilerin köylerine dönmelerini caydırıcı etkiye sahiptir. Şu anda bölgede bulunan 6000-7000 köy korucusunun disiplinsiz ve kötü niyetli davrandığı ifade edilmektedir. Kara mayınları halen bölgede mevcuttur ve sık sık patlamalar meydana gelmektedir. Bölgede faaliyette bulunan sivil toplum örgütleri, yetkililerin baskısı altında faaliyet göstermekte, kovuşturma ve geçici kapatmalarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu, Van gibi olağanüstü hal durumu uygulanan illerle sınırı olan yerler için de geçerlidir. Kültürel haklar ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik bu kısıtlamaların çoğu, devletin bölünmezliğini koruma ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Yetkililer, kısıtlamaların terörizmle mücadelenin bir parçası olduğunu belirtmektedir.

Türkiye'nin Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Ulusal Azınlıklar Yüksek Komiserliği ile diyaloğa girmesi arzu edilen bir gelişme olacaktır.

1.3. Kıbrıs

Kıbrıs sorununa bir çözüm bulunması için Birleşmiş Milletler gözetimi altında sürdürülen görüşmelere ilişkin değerlendirmeler (Güney) Kıbrıs ilerleme raporunda yer almaktadır. Türk Hükümeti, iki Toplumun liderleri arasında sürdürülen doğrudan görüşmelere desteğini Nisan 2002 tarihli AB-Ortaklık Konseyi'nde dile getirmiştir. AB, (Güney) Kıbrıs'ın katılım müzakereleri sonuçlanmadan önce Kıbrıs sorununa çözüm bulunabilmesi için Türkiye'nin KKTC liderini teşvik etmesi gerektiğini sürekli vurgulamıştır.

1.4 Sınır sorunlarının barışçı yollarla çözülmesi

Türk-Yunan ilişkileri geçtiğimiz dönemde özellikle iki ülkenin dışişleri bakanları arasındaki yakın işbirliği nedeniyle gelişme kaydetmiştir. Geçtiğimiz yıl çeşitli alanlarda on adet ikili işbirliği anlaşması yürürlüğe girmiş, beş işbirliği anlaşması da imzalanmıştır. Yunanistan, Türkiye'ye AB müktesebatına ilişkin teknik destek sağlamayı sürdürmektedir.

İki ülke arasında fiziki bağın kurulmasına yönelik sembolik önemi olan doğal gaz petrol boru hattı anlaşması Mart ayında imzalanmıştır. 13 Şubat tarihinde Atina'da ilk kez bir araya gelen Türk-Yunan Ortak Ekonomi Komisyonu'nda enerji, sanayi, ulaştırma, KOBİ'ler, gümrükler ve bölgesel işbirliği alanlarını kapsayan bir protokol imzalanmıştır.

Bunun yanı sıra iki ülke arasında yasadışı göçmenlerin yeniden kabulüne ilişkin protokol onaylanarak yürürlüğe girmiş ancak henüz tam olarak uygulamaya geçmemiştir. Ege Denizi'nde askeri tatbikatların iptal edilmesi gibi iki taraf arasında güven artırıcı önlemlere ilişkin çabalar devam etmektedir. Her iki ülkenin dışişleri bakanları Ortadoğuya ortak bir ziyaret gerçekleşmiştir. Ege Denizi konusunda AB-İKÖ Forumu çerçevesinde başlayan temaslar Mart ayında iki ülkenin dışişleri bakanları tarafından ele alınmıştır.

1.5. Genel Değerlendirme

Helsinki Zirvesi'nde adaylığının teyit edilmesi Türkiye'yi bir dizi temel reform gerçekleştirmesi konusunda teşvik etmiştir. 2001 yılı Ekim ayında gerçekleştirilen Anayasa değişikliğini takiben çeşitli reformlar içeren üç "uyum paketi" kabul edilmiştir.

Bu reformlar Türk siyasilerin AB'nin değerleri ve normlarını benimseme konusundaki kararlılığını ortaya koymuştur. Özellikle Ağustos ayında kamuoyunun hassas olduğu konulardaki reform paketinin, içinde bulunulan zor ekonomik ve siyasi koşullara rağmen kabul edilmesi bu kararlılığın çok önemli bir göstergesi olmuştur.

Cezaevi sistemine ilişkin reformların sürdürülmesi, tutukluluk koşullarının iyileştirilmesi, Avrupa İşkenceyle Mücadele Komitesi'nin tavsiyelerinin uygulamaya koyulması gibi ilerlemelere rağmen F tipi cezaevlerindeki tutukluluk koşulları sorun yaratmaya devam etmektedir.

İşkenceyle mücadele çerçevesinde gözaltı süresinin kısaltılmasında bir ilerleme olmakla birlikte gözaltı süresinin başlamasını takiben en kısa sürede avukatın atanabilmesinin mümkün olmaması Devlet Güvenlik Mahkemelerinde "görüşmesiz gözaltı" sürdüğünü göstermektedir. Ayrıca olağanüstü halin uygulandığı bölgelerdeki gözaltı süreleri hala uzundur. İşkence ve kötü muamele henüz bütünüyle ortadan kalkmadığı gibi bu suçu işleyenlerin takibi yönünde hemen hemen hiç ilerleme kaydedilmemiştir.

Son reform paketi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin "İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklere İlişkin Konvansiyon"a aykırı bulduğu yargı kararlarının yenilenmesine ilişkin düzenlemeler getirmektedir.

RTÜK Kanunu'ndaki kısıtlamalar son reform paketi ile kaldırılmış olmakla birlikte halen gazeteciler, yazarlar ve yayıncılar adli kovuşturmaya uğrayabilmektedir.

Dernekler Kanunu'nda yapılan değişikliklere rağmen Kanun, özellikle izin prosedürü hususunda kısıtlayıcı bir yapıya sahiptir. Yabancı dernekler halen Türkiye'de kontrollere ve kısıtlamalara maruz kalmaktadır.

Son reform paketi kapsamında Türkçe dışında başka dillerde eğitim ve yayın hakkına ilişkin sınırlama kaldırılırken, Vakıflar Kanunu'nda yapılan değişikliklere rağmen dini azınlıklar, tüzel kişilik, mülkiyet hakkı, eğitim ve din adamı yetiştirme konularında bazı kısıtlamalarla karşılaşmaktadır.

Yeni Medeni Kanun kadın-erkek eşitliği ve çocuk haklarının güvence altına alınması konularında düzenlemeler içermektedir. Ayrıca her türlü ırk ayrımcılığına karşı BM Konvansiyonu onaylanmıştır. Bununla birlikte halen çocuk işçi çalıştırılmaktadır. Sendikalara yönelik kısıtlamalar sürmektedir ve namus cinayetlerine ilişkin ceza indirimleri hala kaldırılmamıştır.

DGM'lerin yetki alanlarının daraltılmasına ve geçici gözaltı süresinin kısaltılmasına rağmen söz konusu mahkemelerin işleyişleri uluslararası normlara uygun değildir. Komisyon'a ulaşan raporlarda, yargının her zaman bağımsız hareket etmediği belirtilmektedir. Ayrıca yargıçların ve memurların insan hakları konusunda eğitimi sınırlı düzeydedir.

Kamu idaresinin şeffaflığına ilişkin tüm girişimler, yolsuzluğun önemli bir sorun olmasını engelleyememiştir. Bu konudaki Avrupa Konseyi Konvansiyonu da onaylamamıştır.

Olağanüstü halin kaldırıldığı iki ilde insan haklarının korunmasına yönelik önlemlerin güçlendirilmesi gerekmektedir.

MGK'lara ilişkin Anayasa değişiklikleri, MGK'nın uygulamadaki işlevinde bir değişiklik yaratmamıştır.

Türkiye, Kıbrıs Rum ve Türk kesimi liderleri arasında ortak bir çözüme varmak için gerçekleştirilen doğrudan görüşmelere desteğini sürdürmektedir. BM bildirilerine uygun olarak Türkiye, Kıbrıs Türk kesiminin yöneticilerini katılım müzakerelerinden önce Kıbrıs sorunun çözülmesi yönünde desteklemeye devam etmelidir.

Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkiler ise gittikçe iyileşmektedir.

Genel olarak Türkiye, 1998 yılı İlerleme Raporu'ndan bu yana, özellikle 2002 yılında, Kopenhag Kriterlerinin karşılanması yönünde önemli gelişmeler kaydetmiştir. Ağustos 2002'de kabul edilen reform paketi son derece önemlidir. İnsan haklarının korunması ve demokrasinin güçlendirilmesi yönünde gerekli çalışmaların büyük bölümü bu reformlarla gerçekleştirilmiştir. Kaydedilen ilerlemeler Türk vatandaşlarının AB'deki mevcut hak ve özgürlükler ile karşılaştırılabilir hak ve özgürlüklerden yararlanabilmesine imkan verecek diğer değişikliklere yol açacaktır.

Bununla birlikte Türkiye siyasi kriterlerin tamamını karşılamamaktadır. Yapılan reformlar insan hakları ve temel özgürlüklerin tam olarak uygulanması konusunda bazı kısıtlamalar içermektedir. Özellikle basın ve yayın organlarında ifade özgürlüğü, barışçı toplanma özgürlüğü, inanç özgürlüğü, ve adli yardıma erişim konularında kısıtlamalar mevcuttur.

Ayrıca bu reformların büyük çoğunluğu AB normlarına uygun biçimde uygulamaya yönelik düzenlemeler gerektirmektedir. Bazı düzenlemeler tamamlanmış, bazıları ise hazırlanma aşamasındadır. Reformların etkinliği açısından farklı seviyelerdeki idari yapılar ve yargı organları tarafından ülkenin tamamında uygulamaya koyulması gerekmektedir.

Yüksek Seçim Kurulu'nun önemli bir partinin genel başkanının 3 Kasım seçimlerine katılımını engelleyen kararı reformların ruhuna aykırıdır.

İşkence ve kötü muamele ile mücadele, silahlı kuvvetler üzerinde sivil kontrol, düşünce suçluları ve, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararlarına uyum konularının, Kopenhag Kriterlerinin tam uyum için çözümlenmesi gerekmektedir.

Son yıllarda kaydedilen önemli ilerlemeler ve halihazırda çalışmaların sürdürülmesi gereken alanlar dikkate alındığında Türkiye, insan haklarının güvence altına alınması ve demokrasinin güçlendirmesi yönünde yasal düzeyde ve uygulamaya yönelik reform sürecini sürdürmesi için desteklenmektedir.

YAYIN BİLGİLERİKategori Adı Yurt İçi RaporlarTarih 2003-11-04
Şube ve Temsilcilerimiz
mazlumder-genel-merkez
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği - MAZLUMDER GENEL MERKEZ
Adres: Molla Gürani Mh. Şehit Pilot Mahmut Nedim Sk, No: 5 Kat: 4 Fatih / İSTANBUL (Aksaray Metro Durağı B Kapısı Karşısı)
E-posta: mazlumder[a]gmail.com | Telefon: +90 (0212) 526 2440 | Faks: +90 (0212) 526 2438

Ziyaretçi Sayımız : 5229762