MAZLUMDER
Genel Başkanı Ayhan BİLGEN Nisan 2005'te Yaşanan İnsan Hakları İhlallerini ve
İnsan Hakları Politikaları ile ilgili Aşağıdaki Açıklamayı Yapmıştır.
TOPLUMSAL GERİLİMİ ARTTIRAN
AÇIKLAMALAR, ÖZGÜRLÜKLER VE SİVİL SİYASETİ TEHDİT ETMEKTEDİR.
İnsan Hak ve Özgürlükleri açısından
Nisan ayına damgasını vuran en önemli gelişme toplumsal çatışma ortamını
körükleyen açıklama ve davranışlardır.
Mersin'de yaşanan olayların ardından
yapılan değerlendirmeler kamuoyunda endişe ve tedirginlik oluşturmuş, böylece
bir karşı tepkinin altyapısı hazırlanmıştır.
Trabzon'da Tayad mensubu 5
öğrencinin "F tipi cezaevlerini protesto" amacı ile bildiri dağıtımı sırasında
yaşanan olaylar karşısında yeterince sağ duyulu ve hukuk devletine uygun
yaklaşım sergilenmemesi adım adım toplumsal çatışma ortamına sürüklenilmesine
sebep olmuştur.
İfade Özgürlüğünün güvence altına
alınması da bu özgürlüğün kötüye kullanımı durumunda sınırlandırmaya yönelik
tedbirlerin alınması da kamu
otoritelerinin yetki ve sorumluğu altındadır.
Bu sorumluluğu görmezlikten gelen
yada başkalarına devreden yaklaşımlar, özgürlükleri bir yönetim sorunu olmaktan
çıkartarak, toplumsal sorun boyutuna taşıyacaktır. Bu durum şüphesiz sorunların
çözümünü daha da zorlaştırıp yeni tehlikeleri ortaya çıkartacaktır.
Nitekim bir süre sonra bazı insan
hakları savunucularına yönelik tehdit mektupları gönderilmesi, bu tehlikenin
ilk işaretlerini ortaya koymaktadır.
Ankara'da Protestan Kilise'sine yönelik
saldırılar bu çerçevede din özgürlüğünün kullanımını engelleyen bir tehdit
niteliğindedir.
Nisan ayı içerisinde din
özgürlüğünün kısıtlandığı ilginç olaylar başörtüsü konusunda da yaşanmaya devam
etti. İstanbul Üniversitesinde yapılan bir ödül töreni dolayısıyla eşi ile
birlikte gelen Ayşe Erkil'in öğrenci yada görevli olmamasına rağmen, üniversite
bahçesinin dışına çıkartılması dikkat çekicidir.
Kamusal alan tanımlamasının her gün
bireysel özgürlükler aleyhine biraz daha genişletilmesi toplumda yeni bir
gerilim ortamını hazırlamaktadır.
Genel Kurmay Başkanı'nın
konuşmasının ardından Anayasa Mahkemesi Başkanının açıklamaları da bu yöndeki
tartışmaların tetikleyicisi olmuştur. Başta Laiklik olmak üzere temel
politikaların belirlenmesinde hükümet ve parlamentonun hareket alanının
daraltılması yönündeki yaklaşımlar insan hakları ve hukuk devleti için atılması
kaçınılmaz adımların önünü kesmektedir.
Farklı toplum kesimlerinin
mutabakatı ile daha özgürlükçü bir anayasanın hazırlanmasının zorunluluk olduğu
halde, engellenmesi yada ertelenmesi yapılan yasal değişiklikler ve reform
paketlerine dayanan uygulamayı da etkisiz kılmaktadır.
Parlamento, yargı hükümet ve bürokrasi
arasındaki yetki paylaşımı ve görev dağılımındaki çarpıklığın ortaya çıkarttığı
kargaşaya bir an önce son verilmesi için acil ve kararlı bir tutum
geliştirilmesi kaçınılmazdır. Hukuk düzenin olağan dışılığından kaynaklanan bu
duruma bir an önce son verilmesi toplumsal gerilimlerin önünün kesilmesini de
kolaylaştıracaktır.Aksi takdirde Ermeni sorunu, Öcalan'ın yeniden yargılanması,
Kıbrıs ve AB süreci ile ilgili tartışmaların önümüzdeki günlerde yeni gerilim ortamlarını hazırlamasının önüne
geçilemeyecektir.