İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNE
YÖNELİK KISITLAMALARDA DİKKAT ÇEKİCİ BOYUTTA ARTIŞ YAŞANDI.
İfade özgürlüğü açısından Mart
ayına damgasını vuran sokak gösterileri ve kutlamalarla, bunlara yaklaşım
biçiminden kaynaklanan hadiselerdir.
Kadınlar
günü dolayısı ile İstanbul'da
gerçekleştirilen eyleme polisin müdahale şekli üzerine yapılan
tartışmalar insan hak ve özgürlükleri açısından üzerinde durulmaya değer bir
durum ortaya çıkarmıştır.
Göstericilerin
eylemleri sırasında tahrik edici bir tavır takınmaları bütünüyle yargısal bir
sorgulama ile tespit edilebilir. Kullanılan sembol yada sloganlarla ilgili
değerlendirmeyi yapmak güvenlik güçlerinin takdir ve insiyatifine bırakılmamalıdır. Bu durum her gösteride güvenlik güçlerinin kendi dünya
görüşleri ve kişisel yaklaşımları doğrultusunda tutum geliştirmelerine
ortam oluşturur. Böyle bir yaklaşım ise
hem güvenlik güçlerinin kendi içlerinde farklı refleksler sergilemelerine hem
de her gösterici grubuna göre müdahale yöntemi sergilemelerine sebep olur.
İstanbul'da
yaşanan olaylarla ilgili kimi hükümet üyelerinin Avrupa'daki kötü örnekleri
emsal göstermesi ise ayrıca yadırganacak bir davranıştır.
Türkiye'de
hak ve özgürlüklerin kullanımında yaşanan sorunların aşılabilmesinin AB
sürecine endekslenmesi başlı başına problemli bir pozisyon doğurmaktadır.
Böylesi açıklamalar son yıllarda yaşanan olumlu gelişmelerin konjenktürel
iyileşmeler olarak görülmesine sebep olmaktadır. Bu da AB sürecine duyulan
tepkinin insan hakları ve özgürlüklerini de hedef alan bir öfkeye dönüşmesine
ortam oluşturmaktadır.
Türkiye'nin
bir çok yerinde düzenlenen Nevruz kutlamalarında olay çıkmaması, barış ve
kardeşlik mesajlarının egemen olmasına rağmen birkaç olay üzerinden
geliştirilen gerilim, başka üzücü olayları da beraberinde getirmiştir. Her iki
olayla ilgili yargı süreci işlerken yapılan açıklamaların, soruşturmaları
yönlendirici bir etki yapacağı da göz ardı edilmemelidir.
Bir çoğuna
kamu görevlilerinin de katıldığı Bayrak eylemlerinin düzenlendikleri mekanlar
itibarı ile mevzuata uygun hareket etme ihtiyacının bile duyulmaması yasa
önünde eşitlik ilkesi ile açıkça çelişmektedir.
İfade
özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar Mart ayında yoğun biçimde yaşandı.
Kitap
toplatılması ve imha edilmesi ile ilgili
yetki sadece yargıya aitken, Isparta Sütçüler ilçesi Kaymakamı Mustafa
Altınpınar'ın Orhan Pamuk'un kitapları ile ilgili tavrı hem tahammülsüzlük hem de yetkisiz
eylemin örneklerindendir.
Yazar Mustafa Erdoğan ve Ragıp Zarokolu ile ilgili
davalar devam ederken, Şevket Eygi ile ilgili kararda Yargıtay Ceza Genel
Kurulunca " terk edilmiş sistemler konusunda kıvılcım saçan düşünce açıklandığı
anda açık ve yakın tehlike oluşturur" yorumu yapılmıştır.
Yazar Sami
Cebeci, hakkında kesinleşen kararın
onanması ile tebligat yapılmadan gözaltına alındı. Yine Yeni Asya muhabiri
Naciye Kaynak'ın başörtülü olduğu için
toplantıya alınmaması ve Evrensel gazetesine yönelik tazminat davaları
basına yönelik kısıtlayıcı davranışları teşkil etti.
Başbakanla
ilgili karikatür dolayısı ile hakkında
tazminat davası açılan Penguen dergisinin karşılaştığı durum, hakarete varmayan
eleştiri ve mizaha bile hoşgörü gösterilmediğini ortaya koymaktadır.
Batman
adliyesine duruşma izlemek üzere gelen 75 yaşındaki Salih Boral'ın başındaki
sarık nedeniyle Başsavcının talimatıyla "şapka kanununa muhalefetten" gözaltı
işlemi yapıldı. Mardin'de izinsiz din eğitimi yapıldığı gerekçesi ile
aralarında çocuklar ve kadrolu din
görevlisinin de bulunduğu 30 kişi gözaltına alındı.
Sakarya
Taraklı ilçesinde jandarma tarafından, izinsiz faaliyet gösterildiği gerekçesi
ile Kuran Kursuna baskın düzenlenerek 3
kişi gözaltına alındı. Dini özgürlüklerin kısıtlanması ile ilgili yaşanan bu
uygulamalar yeni TCK ile daha ağır cezalandırmaları beraberinde getirecektir.
Kültürel
haklarla ilgili yaşanan ilginç gelişmelerden birisi TRT için hazırlanan bir
müzik programına çağrılan Bekir Topaloğlu'nun lazca şarkı söylemesine "anadilde
yayın yönetmeliğinde yer almadığı" gerekçesi ile izin verilmemesidir.
Tunceli'de
Nevruz kutlamaları için yapılan başvuru dilekçesinde geçen "Newroz" kelimesinin
Türkçe olmadığı gerekçesi ile izin verilmemesi de dikkat çekici
uygulamalardandır.
Üniversitelerde
çeşitli etkinliklere katıldıkları gerekçesi ile öğrenciler hakkında açılan
soruşturmalarda ciddi bir artış gözlenmektedir. Bazı üniversitelerde daha önce
açılan soruşturmalar sonucunda okuldan kaydı silinen öğrencilerle ilgili
kararların gerekçeleri oldukça dikkat çekici niteliktedir: "YÖK personeline hakaret etmek." Bolu İzzet Baysal
Üniversitesinde "siyasi amaçlı olduğu" gerekçesiyle film gösterimine izin
verilmemiş, sorunlarını dile getirmek için eylem yapan öğrencilerle ilgili
açılan soruşturmada daha önce okulu
bırakan öğrenciler de yer almıştır. YÖK'ü protesto gösterilerini "kaldırımdan
izledikleri" polis raporu ile tespit edilen öğrencilerle ilgili "karayollarını
trafiğe kapatmak" suçundan dava açılmış olması da YÖK'ün neredeyse tartışılamaz
bir kurum olarak görülmesinin işaretlerini teşkil etmektedir.