Veda konuşması

VEDA KONUŞMASI

Saygıdeğer Konuklar, İnsan Hakları Savunucuları, Sevgili MAZLUMDER'liler;

İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği'nin 7. olağan genel kuruluna hoş geldiniz. Öncelikle, dünyada ve Türkiye'de insan hakları sorunlarının gündemdeki öncelikli yerini koruduğu bir dönemde gerçekleştirilen bu kongrede, insan hakları dostlarını bir arada görmekten duyduğum mutluluğu belirtmek isterim. Bugün burada, insan hakları savunucuları, MAZLUMDER üyeleri ve ona gönülden destek verenler için anlamlı bir günü idrak ediyoruz. Kuruluşundan itibaren gönül bağıyla bağlı olduğum, 1992'den itibaren genel yönetim kurulu üyesi, 1993'ten itibaren genel başkan yardımcısı ve 1996'dan bugüne kadar da genel başkan olarak görev yaptığım MAZLUMDER'in on üçüncü yılındayız. Ama bugünün benim için ayrı bir anlamı daha var: Bu kongre, benim üçüncü genel kuruldan bu yana sürdürdüğüm başkanlık görevimin sona erişini ve derneğimizin faaliyetlerini koordine edecek yeni bir yönetim kurulunun oluşumunu ifade ediyor. Bu vesileyle, birlikte seçeceğimiz yeni yönetim kurulunda görev alacak olan arkadaşlarımıza yürekten başarılar diliyorum. İnanıyor ve umuyorum ki, bugüne kadar olduğundan daha büyük bir içtenlikle, karşılıklı sevgi ve saygıyla, elbirliği ve gönül birliğiyle insan hakları mücadelesine devam edeceğiz; daha etkin bir insan hakları mücadelesini geliştireceğiz.

Değerli konuklar, sevgili arkadaşlarım,

Her genel kurulumuzda olduğu gibi, konuşmamın başlangıcını, öncelikle yaşadığımız dönemdeki insanlık durumuna şahitlik edebilmek için söylenmesi gerekenlere kısaca da olsa ayırmak istiyorum. Yaşadığımız dünya, yine insanın insana karşı durduğu, insanı insan yapan başlıca değerlerin tahrip edildiği ve barışın yine kolay ulaşılmaz göründüğü bir insanlık durumunu ifade ediyor. Yanı başımızda yine bir işgal ve savaş var ve oradan her gün insan haklarının en ağır biçimde ihlalini anlatan haberler geliyor. Bu haberler, sadece nüfuz edilmesi güç bir zihniyetle bütün bir dünyayı kana ve ateşe bulamaya kararlı görünen bir süper gücün tehdidi altında olduğumuzu göstermesi bakımından endişe verici değil... Belki bundan da önemlisi, insanlık onurunun böylesine pervasızca çiğnenmesini mümkün kılan bir yapı ve işleyişin kaynaklarının sorgulanmaması ve buna bağlı olarak ihlalleri engelleyecek aynı güçte bir iradenin henüz ortaya çıkamamış olmasıdır. Bu süreçte bizi umutlandıran en önemli olay ise, belki de insan hakları temelinde küresel bir mücadelenin de hızla yeşermekte olmasıdır. Sadece büyük devletler tarafından kullanılan şiddet ve terör değil, insan hakları da küreselleşmektedir. Yaşadığımız dünya, 11 Eylül sonrası yaşanan tüm olumsuz gelişmelere karşın, hâlâ insan hakları idealinin olağanüstü ölçüde yaygın bir kabul görmeye başladığı, evrensel bir insan hakları anlayışının, bir insan hakları kamuoyunun ve bir insan hakları mücadelesinin sınır tanımayan genişlemesine sahne olmaktadır. Evet, son Irak işgali öncesinde, insan haklarını savunan kitlelerin gücü, işgali durdurmaya yetmemiştir ama, bu konuda barıştan yana olan güçler, daha önce hiç olmadıkları kadar güçlü ve etkilidirler. Hali hazırda işgal ve savaşa destek vermek, İspanya'da iktidarın el değiştirmesini sağlamıştır ve bunun arkasının geleceğini, yeni bir savaşta Amerika'ya destek veren liderlerin artık iki kez düşünmek zorunda kalacaklarını umuyoruz.

İnsan hakları açısından Türkiye'ye baktığımızda da, birbiriyle mücadele eden iki iradenin varlığı görülmektedir. 28 Şubat, ülkeye siyasi ve iktisadi bakımdan getirdiği yıkım ile yaşattığı sayısız insan hakları ihlaliyle hala devam etmektedir; ancak geçmişte anayasal yetkilerini aşan güçlere destek vermiş olanlar bile bugün militarizmi desteklemekte ve laikliğin tehlikede olduğu gerekçesine inanmakta daha az istekli görünmektedirler. Bu süreçte insan hakları savunucuları olarak bizler, AB ile bütünleşmeye bütün sorunlarımızı çözecek sihirli bir değnek olarak bakmamakla beraber, bu amaca yönelik olarak siyasi iktidarın insan hakları alanını genişletmeye yönelik reformlarını desteklemek gerektiğine inanıyoruz. Avrupa'nın insan hakları konusundaki sorunlarının farkındayız ve 11 Eylül sonrası Batılı ülkelerde İslam'a karşı uzunca bir süreden beri mevcut olan önyargıların belirginlik kazandığını, AİHM'nin İslam söz konusu olduğunda Avrupa değerlerini bir yana bırakarak Türkiye normlarını izlediğini üzülerek görüyoruz. Ancak AB ile bütünleşmenin yararlarından veya zararlarından bağımsız olarak, yasal düzenlemelerin ve uygulamaların, Kopenhag siyasi kriterlerine, dolayısıyla insan haklarına daha uygun hale getirilmesi için yapılanları da küçümsememek gerektiğinin bilincindeyiz. Zira AB'nin, Türkiye'deki din özgürlüğü alanında yaşanan sorunları çözme hususunda belirgin bir talebi olmasa bile, diğer alanlarda yaşanan ihlallerin azalmasına önemli katkılarda bulunduğunu biliyoruz; bundan sonra da olumlu katkılarda bulunması mümkün görünmektedir. Gönül isterdi ki, örneğin Kürt sorununun çözümüne yönelik adımlar iç dinamiklerin zorlamasıyla atılmış olsun; ancak bizce "ya hep ya hiç" yaklaşımı yanlıştır ve bugünkü durumda mütevazı da olsa her adım bizler için önemli ve desteklemeye değerdir. Aynı durum gayrimüslim vatandaşlarımızın eğitim, ibadet ve ifade özgürlükleriyle ilgili olarak da böyledir; Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması veya Ermeni ve Rum vakıflarının gayrimenkul edinmelerini kolaylaştırıcı düzenlemeler, bu vatandaşlarımızın sorunlarını çözmek bakımından yeterli olmasa ve bizi kesinlikle tatmin etmese bile, çözüme yönelik en küçük bir adımı dahi önemsediğimizi belirtmek isterim.

Değerli konuklar, insan hakları dostları;

MAZLUMDER olarak bizler, insan haklarının yakıcı bir ihtiyaç olarak kendisini hissettirdiği bir coğrafyada, güç şartlar altında insan hakları mücadelesi veriyoruz ve bundan sonra da vermeye devam edeceğiz. Bugün, bu toplantı vesilesiyle, hem MAZLUMDER üyelerinin, hem de siz insan hakları savunucularının huzurunda başkanı bulunduğum son sekiz yılın kısa bir muhasebesini yapmayı bir ödev biliyorum. MAZLUMDER, bundan 13 yıl önce, Türkiye'de pek savunulmak istenmeyen, hatta bir insan hakkı sorunu olduğuna bile inanılmayan bir kesimin yaşadığı insan hakları sorununun çözümü için işin başa düştüğüne inanan insanların bir girişimi olarak ortaya çıktı. Kurucuları, kamuoyunda genellikle İslami şahsiyetleriyle tanınan insanlardı. Ama onlar, sahip oldukları zihniyetin katkısıyla, insan haklarını sadece kendilerine yakın olanlara hasretmediler. "Mazluma kimliği sorulmaz" ilkesi, onların bugünkü ayrımsız insan hakları perspektifine daha en baştan sahip olmalarını ve bir insan hakları örgütü için hayati bir hata olan çifte standartlılık felaketine düşmesini engelledi. MAZLUMDER bugüne kadar kendisine başvuran hiçbir kesimi veya şahsı, kimliğinden dolayı geri çevirmedi; ihlalleri görmezden gelmedi ve üstünü örtmedi. Başkanı olduğum süre içinde MAZLUMDER'in bu perspektifinden sapmaması için pek de çaba sarfetmek ihtiyacı duymadığımı belirtmekten mutluluk duyuyorum. Bir insan hakları örgütü olarak sürekli uğraş verdiğimiz ve ancak kısmen üstesinden gelebildiğimiz problem ise Türkiye'de yaygın bir ahlak sorunundan kaynaklanan çifte standart ve özellikle de insan haklarıyla ilgili kişi ve kurumlarda görülen çifte standarttı. Bizler bir sivil toplum örgütü olarak bu hastalığın tedavisi için çaba sarfettik; ama bu rahatsızlık hala yaygın ve etkili biçimde varlığını hissettirmektedir ve itiraf etmeliyim ki bizler de bundan tamamen kurtulabilmiş değiliz.

Değerli Misafirler;

MAZLUMDER olarak yapamadıklarımızı veya yeterince gerçekleştiremediklerimizi de belirtmek zorundayım. Bugüne kadar, Türkiye'de insan haklarını koruma hususunda toplumu etkin bir biçimde mobilize etmekte başarılı olduğumuzu düşünmüyorum. Bunun 12 Eylül'den bu yana bir devlet politikası olarak uygulanan depolitizasyon gibi MAZLUMDER'in kuruluşundan çok önceden beri uygulanan politikalarla ilgisi bulunsa da, sonuçta bu sorunun yeterince üstesinden gelinemediği gerçeği ortada durmaktadır ve buradaki sorumluluğumuzu kabul etmek gerekir. Yapamadıklarımız arasında, 28 Şubat sürecinde, olması gereken ölçüde etkin bir insan hakları mücadelesi verememiş olmamız da vardır. İslam'la ilişkilendirilen her şeyin hedef haline getirildiği bir dönemde, MAZLUMDER'in varlığını koruyabilmiş olması ve en azından raporlama gibi faaliyetlerine devam edebilmiş olması önemliydi ama yeterli değildi. Ancak bütün bu eksikliklerine rağmen, MAZLUMDER'in tarihinde leke olarak kalacak hiçbir ahlaki hata yapmadığını ve ona gönül verenleri utandırmadığını gururla söyleyebileceğimi düşünüyorum. Bu dernek, başkanlığını yapmaktan şeref duyduğum yıllar boyunca, Türkiye'de kapsamlı ve kolektif bir insan hakları mücadelesi vermeyi engelleyici hiçbir faaliyette bulunmadı; toplumun çeşitli kesimleri arasındaki izolasyonu ortadan kaldırmaya çalıştı ve kurbanların bir araya gelmesini engelleyen duvarları yıkmak için ısrarlı bir mücadele verdi. Bu süreçte pek çok kez, uzattığı elin havada kaldığı oldu; sırf MAZLUMDER'in ait olduğu varsayılan kesimlere duyulan önyargılardan dolayı insan hakları savunucuları tarafından bile ayrımcılığa uğradı; ama ısrarla ve inatla onların beklediği mukabil tepkiyi vermedi. MAZLUMDER sabırlı davrandı; insan hakları mücadelesinin ne kadar uzun bir yürüyüş olduğunun bilinciyle, insan olarak hepimizin nefsine kolay geleni yapmadı. Bu çabalar meyvesini verdi ve geçmişte sırf MAZLUMDER var diye insan hakları adına yapılan hayırlı bir işi yarıda bırakıp ayrılanlar, önyargılarını meşrulaştırabilecekleri en küçük bir gerekçe dahi bulamadıklarından dolayı, onunla yüzleşmek zorunda kaldılar. MAZLUMDER, şöyle veya böyle, insan haklarını önemseyen, ama bir şekilde tarihin getirdiği önyargıları da taşıyan bireyler ve kesimler için bir harç vazifesi de görebilmek için gerektiğinde "vurana elsiz gerek" demek zorundaydı ve dedi. Belki insan haklarına MAZLUMDER'in en büyük katkısı budur ve zannediyorum bir gün Türkiye'de insan haklarının veya MAZLUMDER'in tarihini yazacak olanlar bu hakikati teslim edeceklerdir.

Değerli misafirler ve MAZLUMDER'in sevgili üyeleri,

Hepimizin hayatında, ileride hatırlamaktan mutluluk duyacağımız dönemler veya ahirete intikal ettiğimizde bizimle birlikte gelmesini isteyeceğimiz işler vardır. İnsan hakları için çalışmak da bir insan ve bir Müslüman olarak benim için böyle bir anlam taşımıştır. Özellikle bu hayırlı eylemi, MAZLUMDER gibi, ona gönül verenlerin yüz akı bir sivil toplum örgütünün başkanı olarak ifa etmek, benim için böyleydi. Biraz da yürüttüğümüz kasvetli faaliyetin mahiyeti icabı istemeden ya da farkına varmadan belki gönlünü kırmış olabileceğim arkadaşlarımdan özür dilemeyi borç biliyorum. İnsan hakları için, MAZLUMDER için ve beraberce paylaştığımız daha insani bir dünya idealine ulaşmak için elimden gelen her şeyi yapabildiğim kanaatinde değilim; ama bu yolda gayret ettiğimi bilmenizi isterim. İnanıyorum ki, bu kongrenin sonunda göreve seçilecek olan arkadaşlar, insan hakları mücadelesinde çok daha başarılı sonuçlar alacaklardır. MAZLUMDER'in diğer üyeleri gibi, ben de onların her zaman yanında olmaya, onlar ihtiyaç duydukça bilgi ve tecrübelerimi paylaşmaya devam edeceğim için burada herhangi bir tavsiyede bulunmaya ihtiyaç duymuyorum. Sadece, en zor zamanlarda bile, insan onuruna yaraşır bir dünyada yaşamak için umudumuzu hiçbir zaman kaybetmememiz gerektiğini öğütlemek isterim.

Sevgili Kardeşlerim,

Son derece ahlaklı, ilkeli ve yürekli olmayı, gerektiğinde ağır bedeller ödemeyi göze almayı gerektiren çok ulvi bir mücadeleyi sürdürüyorsunuz. İnsan haklarını ihlal eden devlet adlı devasa örgütler karşısında etkin bir mücadeleyi geliştirmek, birbirine kenetlenmiş tuğlalar gibi sağlam; bir vücudun organları gibi birbirine duyarlı çok ciddi örgütlenmelerden geçiyor. Bunu gerçekleştirebilmek için de, farklı eğilimlerine, yaklaşımlarına, önceliklerine bakmaksızın birbirinizi ve farklı kimliklerine aldırmaksızın yeryüzündeki insan hakları savunucusu tüm erdemli insanları gerçekten sevmek zorundasınız. Eğer siz, verdiğiniz mücadelenin yüceliği karşısında son derece basit, küçük hesaplarla aranızdaki dostluk ve kardeşlik bağlarının zedelenmesine yol açarsanız, unutmayınız ki gücünüz kaybolur, dağılır ve işte o zaman sadece yaşadığımız topraklar değil, dünya, haksızlığın, zulmün, işkence ve tecavüzlerin karanlığında boğulur.

MAZLUMDER çatısı altında geçirdiğim 12 yılı, sanırım ömür boyu gururla, onurla anacağım. Bu 12 yılı hangi zor koşullar altında nasıl geçirdiğimizi henüz tüm tazeliği ve sıcaklığıyla hatırlıyoruz. Bu süre içinde ağır bedeller ödeyen arkadaşlarımız oldu. Hakkında onlarca kez soruşturma ve dava açılanlarımız oldu. Hapis yatanlarımız oldu. Tüm bunlar karşısında kimi zayiatlarımız, dökülenlerimiz olduysa da, gevşemeyen, yılmayan, susmayan arkadaşlarımız daha çok oldu. İnsan hakları savunucuları, hafıza kaybına uğramamaya özen göstermek zorundadırlar. Çünkü biliyoruz ki bugün kullanabildiğimiz hakların arkasında, ödenen ağır bedeller bulunmaktadır. Ama unutmayalım ki, bizim ödediğimiz bedeller, diğer insan hakları örgütlerinde çalışan arkadaşlarımızın ödediği bedeller yanında çok hafif kalır. Ödediğimiz bedelleri abartmayalım ama, o bedelleri yiğitçe göğüsleyenleri de unutmayalım.

Bu derneği kurmanın bile bir bedeli oldu. Onun için öncelikle; bir kısmı bugün de aramızda bulunan sevgili kurucularımızı sevgiyle, saygıyla, hayırla ve minnetle bir kez daha anıyorum. Kuruluşundan bugüne kadar, İstanbul'da, Kocaeli'de, Sakarya'da, Akyazı'da, Bursa'da, Kütahya'da, İzmir'de, Konya'da, Şanlıurfa'da, Diyarbakır'da, Batman'da, Van'da, Malatya'da, Kayseri'de, Ankara'da, Sivas'ta, Trabzon'da, Rize'de ve nihayet genel merkezimizde yönetim organlarında görev alan yöneticilerimizi, çalışan arkadaşlarımızı, ortalarda pek gözükmeyen ama çalışanları madden ve manen destekleyen dostlarımızı, en ağır işlerde bile üşenmeden, yılgınlık göstermeden heyecanla koşturan genç kardeşlerimi huzurlarınızda kutluyorum, çok teşekkür ediyorum.

Görev yaptığım süre boyunca MAZLUMDER'in bağımsızlığına halel getirmemeye çalıştım ve devlet, hükümetler, siyasi parti ve gruplar, cemaatler karşısında gerçekten bağımsız hareket edebilmesine gücüm yettiğince özen gösterdim ve kimseden herhangi bir ödül, bir karşılık beklemedim. Çünkü inançlarım beni zaten zulme karşı çıkmaya ve yeryüzünde adaleti herkes için tesis etmek amacıyla çalışmaya zorluyordu. Ama şimdi sizlerden bir ödül bekliyorum:

Önümüzdeki yıllarda bir insan hakları örgütü olarak ilkelerini koruyan, kimlik kaygısını aşmış ve insan hakları mücadelesini daha da ileriye götürmüş; dünya insan hakları örgütleri içerisinde hakkettiği yeri kazanmış; basit ve sığ ideolojik ya da politik çıkarlara alet edilemeyen; sahip olduğu insan hakları ahlakı ile insan hakları savunucularına adeta örnek oluşturan bir MAZLUMDER istiyorum, bekliyorum.

Birbirinize ve MAZLUMDER'e sahip çıkınız. Hepinizi yürekten kucaklıyorum; sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Hakkınızı helal ediniz.

YAYIN BİLGİLERİKategori Adı MakalelerTarih 2004-07-19
Şube ve Temsilcilerimiz
mazlumder-genel-merkez
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği - MAZLUMDER GENEL MERKEZ
Adres: Molla Gürani Mh. Şehit Pilot Mahmut Nedim Sk, No: 5 Kat: 4 Fatih / İSTANBUL (Aksaray Metro Durağı B Kapısı Karşısı)
E-posta: mazlumder[a]gmail.com | Telefon: +90 (0212) 526 2440 | Faks: +90 (0212) 526 2438

Ziyaretçi Sayımız : 4844906