Kolluk kuvvetlerinin güç kullanımı semineri

Seminerde yapılan tebliğ ve konuşmalara ilişkin özet notlar şu şekildedir.

JÜRGEN REİMANN- Sınır Yönetim Merkezi Eski Başkanı Alman Fedaral Polisi:

Güç Kullanımı kavramı üzerinde düşünülmesi gerektiğini, statükoyu tekrar elden geçirmenin ve iyileşme için uygun adım atılmasını sağlamak gerektiğini belirtti. Öncelikle biz neredeyiz sorusuna cevap verilmesi gerektiğini, polis aracılığıyla güç kullanımı olacağını kabul etmek gerektiğini belirtti. Devletin nasıl olması gerektiğini Türklerin çok iyi bildiğini, bu konuda kimsenin bir şeyler öğretmeyeceğini söyledi.

Güç kullanımının, devlet vatandaş arasında güven açısından önemi olduğunu., vatandaşı müşteri olarak görüp, o odaklı bir yapı geliştirmek gerektiğini, bunun için şeffaf olunması gerektiğini vurguladı.

İnsan hakları kavramı ile ilgili polisin çekinceleri olduğunu, insan haklarının kurbandan çok suçu işleyeni koruduğuna dair poliste kanaat oluştuğunu, ancak insan haklarının devlet temsilcisi kolluğun gücünü kötüye kullanılmasını engellemek için var olduğunu belirtti.

Almanya'da etik kuralların geliştirildiği aşağıdan yukarı yaklaşımı belirlendiğini belirtti.

Sunumunu A.Einstein'ın " Bizler sorunlara neden olmuş dünün düşünce kategorileri ile sorunları çözemeyiz" sözü ile bitirdi.

RIZA TÜRMEN - AİHM ESKİ YARGICI

AİHS 'in ortak hukuki standartları getirdiğini belirtti.

Özellikle AİHS 2. maddedeki yaşam hakkına ilişkin maddede standartların belirlendiğini belirtti. Devletin kasten insan öldüremeyeceğini, idam ile ilgili istisnanın sözleşmenin 1950'li yıllarda yazılmış olması nedeni ile sözleşme de var olduğunu, şu an Rusya hariç Avrupa ülkelerinde idam cezasının olmadığını, orada da uygulanmadığını, Türkiye'nin de 6 ve 13 nolu protokolleri imzalayarak, idam cezasını kaldırdığını belirti.

2. maddenin ikinci bendinde belirlenen kısıtlama da,

1) Yasadışı şiddete karşı koruma ( Meşru Müdafaa)

2)Usulüne uygun yakalama ve tutuklama ile cezaevinden kaçmayı önleme,

3) İsyanların bastırılması,

Durumlarında olabileceğini belirtti. Bunları zorunluluk halinde olabileceğini, mutlak olmadığını, meşru savunma için de hayata yönelik tehdit, güvenlik güçlerinin başka türlü bertaraf edememesi hallerinin olması gerektiğini belirtti.

Naçova- Bulgaristan davasında AİHM 'in cezaevinden kaçan 2 Romen mahkûmun ihtara rağmen kaçmaları sonucu öldürülmesinde ihlal bulduğunu, çünkü şahısların silahsız olması, tehdit oluşturmadıklarını saptadığını; İnsan hayatının korunmasının mahkûmun kaçması ile oluşacak durumdan daha değerli olduğunun vurgulandığını belirtti.

AİHM'in ayaklanma ve isyan bastırma durumunda plastik kurşun kullanılmasını meşru tedbir, kalabalığa ateş açılmasını ağır ihlal gördüğünü belirtti.

Öldürme niyeti ile ateş veya ölümcül ateşte de 2. madde ihlali olabileceğini, Makarassis davasında, trafikte kırmızı ışık ihlali sonucu polisin takibi, dur ihtarına uymaması sonucu, ölümle sonuçlanmayan silah kullanımını 2 madde ihlali olarak AİHM'in değerlendirdiğini belirtti.

Mevzuatta hangi halde polisin silah kullanacağına ilişkin yasa yoksa bununda Mahkemece ihlal olarak görüldüğünü belirtti.

Polisin suç işleyeceklerini bildiği kişileri başta engellemeden, suç işlediğini düşündüğü anda ölümle sonuçlanacak bir operasyon yapmasını da Mahkemenin bir ihlal olarak gördüğünü belirtti.

Güç kullanımında mutlak zorunluluk, ölçülülük ve etkin soruşturmanın olması gerektiğini belirtti.Etkin soruşturma yoksa da 2. madde ihlali olacağını vurguladı. Kroki çizilmesi, kanıtların muhafazası, silah ve olay yeri fotoğrafları, keşif, boş kovan ve mermilerin toplanması, baristik inceleme, parmak izi, cesedin elbisesinin saklanması, cesetteki barut izinin alınması, ölüm nedenlerine ilişkin verilerin toplanması ve analiz yapılması gibi unsurların bir soruşturmanın etkin olup olamadığını gösterdiğin belirtti. Ayrıca görgü tanıklarının dinlenmesi, olaya karışan kişilerin sorgulanmasının oldukça önemli olduğunu belirtti.

Gül davasında, polisin eve baskın sırasında kapı ziline bastığını çocuk ve babanın kapıya yöneldiği sırada dışarıdan ateş açılması sonucu çocuğun ölmesi, babanın yaralanmasında ağır ihlal görüldüğü.

Pert davasında, terör örgütüne baskın yapıldığını, ilk ateşin karşı taraftan geldiğini, polisin burada orantılı güç kullandığının tespit edildiğini,

İkinci davasında, köy meydanında ölü bulunduğunu, savcılığın hemen soruşturma başlatması, Bakanlığın ikinci otopsi istemesi gibi unsurların nedeni ile etkin soruşturma olduğunu belirttiğini.

Tanrıkulu davasında, doktorun şehir meydanında öldürülmesi sebebi ile dava açıldığı, eşinin öldürenleri görmesine rağmen dinlenmediğini, kroki çizilmediğini, otopsinin pratisyenlerce yapıldığını, kurşunların kaybolduğunu, savcılığın terör saldırısı diyerek DGM yetkili diyerek soruşturma yapmamasını ihlal olarak görmüştür.

Barı davasında, 13 kişinin gözaltına alındığını, işkence şüphesi olmadığını, sonradan ortaya çıkan sebeplerle 6 polis hakkında sonradan soruşturma başlatıldığını, ancak dosyanın zaman aşımına uğratıldığını, belirterek 13. Madde ihlalinin tespit edildiğini belirterek tebliğini tamamladı.

OSMAN KARAKUS, HUKUK MÜŞAVİRİ 1. SINIF EMNİYET MÜDÜRÜ

Durumun gerektirdiği ölçünün üzerinde müdahale yapılamayacağını, PVSK 17. madde de istisnaların belirtildiği, meşru müdafaa, yakalama, tutuklamanın yerine getirilmesi, kaçmayı önleme, isyanın bastırılması durumlarında bunun mümkün olabileceğini, polisin PVSK 16 madde de bedeni-maddi ve silah ile kuvvet uygulayabileceğinin belirlendiğini, beden gücün fiziksel olduğu, maddi gücün kelepçe, çop, basınçlı su, göz yaşartıcı gaz , toz, polis köpekleri vs olabileceği, kelepçenin CMK 93 ve çocuk hakları kanunu 18. de şartlarının belirlendiğini, çocuklara kelepçe takılamayacağını, zor kullanmanın ve silah kullanmanın yapılabilmesi için aktif ve pasif direnme gerektiğini, zorunluluk hali olması gerektiğini,PSVK tüzüğünün 17. maddesinde koşulların belirtildiğini söyledi. TCK 25. madde de meşru müdafaa da sınırın genişletildiğini, bir hakka yönelik saldırının olması halinin yeni bir hal olduğunu belirti. Adana da eşini defalarca bıçaklayan kocaya müdahale etmeyen polisin, keskin nişancı olmaması, etrafta bulunanların zarar verebilmesi nedenleri ile hakkında açılan görevi ihmal davasında beraat ettiğini, Yargıtay'ın birden fazla kurşun sıkılmasına rağmen tek kurşun isabet edildiğinden ötürü bir dava da ölçülüğünün aşılmadığına karar verdiğini belirtti.

657 sayılı yasaya 2002 yılında getirilen düzenleme ile tazminatların rucüen memurlardan istenebileceğine ilişkin karar verilebileceğini belirterek, sözünü tamamladı.

MUSTAFA GEDİKLİ - 3 . SINIF EMN. MÜDÜRÜ

Polisin tehlike sinyallerini aldığında önlem alması gerektiğini, zor kullanma seçeneklerinin barışçıl bedeni kuvvet- barışçıl maddi kuvvet, etkin bedeni güç, etkin maddi güç olduğunu, silah kullanılması ikaz atışı şeklinde olabileceğini, polisin ölümcül silah kullanma yetkisinin olamayacağını belirtti.

Soru üzerine Rıza Tüzmen;

Barışçıl amaçlı toplantılarda, dağılmıyorlar diye güç kullanılmasının AHİM de karabulut dosyasında ihlal olarak tespit edildiğini belirtti. Kolluğun tehdit ve şiddet olamadığı müddetçe toleranslı olması gerektiğini belirtti.

Soru Üzerine Osman Karakuş,

Hakkında idari soruşturma başlatılan personelin, soruşturma sonucunun taraflara ve kamuoyuna açıklanmamasının gerekli olduğunu düşündüğünü, ama uygulama da olmadığını, yasal bir engel olmadığını belirtti.

Rıza Türmen;

Hakkında soruşturma başlatılan polisin açığa alınmamasının bir ihlal oluşturacağını belirtti.

BERNDT WEGNER - HAMBURG POLİSİ- ALMANYA

Polisin toplantıyı hangi şartlarda mümkün kılabileceğini kendisine sorması gerektiğini, engelleyebileceğini sormaması gerektiğini, bunun felsefe farkı olduğunu, polisin toplantı için süreçler belirlemesi gerektiğini, polisin basit önlemler alıp, toplantı için süreçler olduğunu, polisin basit önlemler alıp, toplantıyı engellememesi gerektiğini, polisin toplumun bir parçası olduğunu, işbirliği taraftarı olması gerektiğini belirtti. 40 yıllık polislik mesleğinde hiç silah kullanmak zorunda kalmadığını ifade ederek sözlerini tamamladı.

HELMUT FABECK - HAMBURG POLİS AKADEMİSİ

Topla serçeyi vurma şeklindeki alman atasözü ile başladı. Orantılık ilkesine vurgu yaptı. En hafif ölçünün alınması gerektiğini belirtti. Silah kullanmanın en son çözüm olduğunu belirtti.

EMMA SİNCLAİR WEBB- İNSAN HAKLARI İZLEME ÖRGÜTÜ.

70 ülkede çalışma yapan bir insan hakları örgütü olduklarını, ülkelerden maddi destek kabul etmediklerini, sivil-kamu tüm kurumlarla irtibat halinde olduklarını belirtti.

Türkiye de STK lar ile devlet arasında işbirliği olmadığını, oysaki STK ların çoğu konuda tecrübeli olduğunu, bundan istifade edilmesi gerektiğini, polisin kötü muamelesin de insan hakları Başkanlığı verilere göre 2008'te çok ciddi artış olduğunu, adli vakalarda dahi hemen polisin silah kullanabildiğini, soruşturmaların etkili olamadığını, usuli sıkıntılar olduğunu, olaya karışan polisin tutanağı ile işlem yapılabildiğini, kanıtların kaybolabildiğini, Fetus Okey'in kıyafetinin kaybolduğunu, Baran Tursun'un cipinin yerinin değiştirildiğini, kanıtların kaybolabildiğini, uzun yıllar süren soruşturmalarda tarafların dahi dinlenmediğini, kanıtların kaybolduğunu, sorunların polis ve savcılardan kaynaklandığını, şahısların polise yönelik eylemleri sonucu hemen dava açılabilirken, polisin eylemleri nedeni ile yıllarca soruşturmanın dahi bitirilmediğini, mahkemelerde davaların uzun sürdüğünü, kapasite ve bütçe problemlerinin olduğunu, mart 2006 da Diyarbakır da gösteri yürüyüşünde silah kullanıldığını, soruşturmanın ne aşamada olduğunu kimsenin bilmediğini belirterek sözlerini bitirdi.

Söz alan Rıza Türmen

TCK 25 teki meşru müdafaanın, hakka yönelik her saldırıyı ele almasının, AİHM içtihatları ile tezat oluşturduğunu, mala yönelik saldırıların meşru savunma olarak görülmediğini, kamu görevlisinin yargılanabilmesinin izne tabi olması durumunda tarafsız , bağımsız bir süreç olarak görülmediğini belirtti.

Söz alan Diyarbakır Savcısı,

Diyarbakır'da Mart 2006 da meydana gelen olayla ilgili çalışan savcılardan olduğunu, soruşturmanın en iyi şekilde yapılabilmesi için uzun sürdüğünü, bazı davalın açıldığını, bazıların bittiğini, bazıların soruşturma evresinde olduğunu, olaylara binlerce kişinin katıldığını, kamu mallarının, binalarının yakılmaya çalışıldığı ve yağmanın olduğu büyük bir hadise olduğunu belirtti.

Söz alan Nesip Yıldırım,

Diyarbakır olaylarında öldürülen kişilerden yaşları 7 ve 70 olan kişiler de olduğunu, bunların sorumlularının tespit edilmemesinin büyük sıkıntı olduğunu çürük elmaların atılamamasının tüm vücudu etkileyebileceğini, ömrümüz yetiyorsa sorumluların cezalandırılmasını görmek istediğimizi ifade etti.

KASIM TURGUT- MÜLKİYE BAŞMÜFETTİŞİ

Güç kullanmanın sınırlarının direnişle karşılaşma durumunda direnişi kırmak için olabileceğini,

TCK 256 da zor kullanma yetkisinin aşılmasının suç olarak tanımlandığını, doğrudan Cumhuriyet savcılığının harekete geçebileceğini, izin gerekmediğini, disiplin soruşturmalarının meslekten çıkarma cezasına kadar değişen cezalarla neticelenebileceğini belirtti.

Mülkiye teftiş kurulunun, bunda yetkili olduğu, soruşturmanın tüm aşamalarını ele alabileceklerini, araştırma raporu, tevdi raporu, disiplin raporu inceleme ve ön inceleme raporu verilebileceğini belirtti.

Müfettişlerin soruşturmalarda şu sorunlarla karşılaştıklarını ifade etti.

1) Toplantı ve gösteri yürüyüşünde zor kullanma yetkisini aşanların tespitinin zor olduğu,

2) Sivil kolluk görevlilerinin tespitinin zor olduğu,

3) Geç görevlendirmede kayıtların silinmesi durumları,

4) Amirin birim içindeki saygınlığını yitireceğinden ihlal eden polisin kimliğini saklaması

5) Kurum içi dayanışma sebebiyle yetersiz soruşturma,

6) Bu suç için özel disiplin cezasının olmaması

7) Açığa alınmada yaşanılan olumsuzluklar.

Bu suçtan dolayı 2003- 2008 'te 79 polis hapis cezasına çarptırılmış, 1397 kişi beraat etmiş. Genel de % 54 oranında takipsizlik verilmiş.

Disiplin soruşturmalarının %98'inin Ceza Tayinine mahal olamadığına seklinde sonuçlandığını, 2003-2008'te 196 jandarmanın yargılandığını, 1 kişinin hapis cezası aldığını belirterek sözlerini tamamladı.

STEPHAN O' DOHERTY - ÖZEL SUÇ BÖLÜMÜ İNGİLTERE

İngiltere'de sadece polisin kolluk olduğunu, kurumların halka hesap vermesi gerektiğini, yönetim zincirinin olması gerektiğini, denetim yollarının olduğunu belirtti.

Bağımsız denetim organın olduğunu, avukatlardan genelde oluştuğunu, açık soruşturma yapıldığını, taraflarında uygun olarak sürece katıldıklarını ifade etti.

Cezaevinde koğuş arkadaşı tarafından öldürülen Rahed Mübarek davasında, yeterli soruşturma olmadığının tespit edildiğini, Adalet bakanının dahi soruşturmaya bizzat katılarak destek verdiğini, görevlilerinin kusuru olduğunun belirlendiğini ifade etti.

Bu komisyonun karalarının doğrudan uygulandığını, onay makamı olmadığını ifade etti.

Hüseyin Osman davasında , Hüseyin Osman olduğu iddiasıyla metro da öldürülen John Carhles olayında soruşturmayı kendisinin yürüttüğünü, polis memurlarının suçlu bulunduğunu ifade etti.

Bağımsız, etkili, ivedili soruşturma olmalı ve soruşturmayı kamuoyunun izleyebilmesi gerektir diyerek sözlerini bitirdi..

JENİFER DOUGLES TRODD- DANIŞMAN

İçişleri Bakanlığı tarafından başlatılan Bağımsız polis şikâyetleri ile ilgili komisyon ve şikayet sisteminin danışmanı olduğunu ifade etti.

Gücün kullanımına gerek var mı ? Aşırımı kullanıldı, gücün yoğunluğu nasıl gibi konuların ele alınması gerektiğini ifade etti.

Polis ile ilgili teşkilatları yapacak bağımsız objektif kurulun şart olduğunu belirtti.

MAZLUMDER BASIN BÜROSU

FAALİYET BİLGİLERİKategori Adı Seminer & Panel & KonferansTarih 2009-03-04
Okunma Sayısı : 4785
Şube ve Temsilcilerimiz
mazlumder-genel-merkez
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği - MAZLUMDER GENEL MERKEZ
Adres: Molla Gürani Mh. Şehit Pilot Mahmut Nedim Sk, No: 5 Kat: 4 Fatih / İSTANBUL (Aksaray Metro Durağı B Kapısı Karşısı)
E-posta: mazlumder[a]gmail.com | Telefon: +90 (0212) 526 2440 | Faks: +90 (0212) 526 2438

Ziyaretçi Sayımız : 4645535