İNSAN HAKLARI: GÜNCEL GELİŞMELER, SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

İNSAN HAKLARI: GÜNCEL GELİŞMELER, SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ

Yılmaz ENSAROĞLU

MAZLUMDER Genel Başkanı

Sayın Başbakan (Yardımcısı), Değerli Katılımcılar,

Henüz işin başında olan yeni meclis ve hükümeti kutluyor, insan hak ve özgürlüklerinin geliştirilip korunması, Türkiye'nin demokratikleşmesi yolunda başarılar diliyorum. 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Gününün, dünyada ve ülkemizde haksızlık ve zulmün azaldığı bir 2004 getirmesini umuyorum.

Ülkemizde insan haklarının temel bir sorun olduğu bilinmektedir. Aslında insan hakları, bizim için sadece bir sorun değil, neredeyse tüm sorunlarımızın kaynağını oluşturmaktadır. Daha doğrusu Türkiye'de insan haklarının ihlal edilmesi, bir yönetim pratiğine dönüştürülmüştür. Haklar ihlal edilmeden neredeyse ülke yönetilememektedir.

Bundan ötürü Türkiye'de insan haklarının güvence altına alınmış olduğu bir hukuk devletine ulaşmak için öncelikle mevcut devlet aygıtının, işlevleri ve sınırları iyi belirlenmiş, ideolojik tercihten arındırılmış ve evrensel hukuk ilkelerine bağlı araçsal bir yapıya dönüştürülmesi gerekmektedir. Toplumun tüm çeşitliliğiyle tanındığı, ülkede yaşayan herkesin ve her kesimin yapımına katılımının sağlandığı ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan sivil bir anayasa, bu yapısal dönüşümün belgesi olmalıdır. Bu sürece, toplumun devlet için değil, devletin toplum için varolduğunu, despotizme zemin hazırlayan iç düşman paranoyasının reddini ve barış içinde bir arada yaşamanın temel şartının herkesin haklarını korumaktan geçtiğini öngören bir zihniyet değişiminin eşlik etmesi, bu düzenleme veya reform çabalarının başarısı için zorunludur.

Bunun için de öncelikle, demokratikleşme ve özgürleşme taleplerinin hukuk düzlemindeki en büyük engelini oluşturan 1982 Anayasası'ndan ve onun demokrasi, laiklik, hukuk devleti ve insan hakları kavramlarına ilişkin "bize özgü" tanımlarından kurtulmak gerekmektedir.

Türkiye'de insan hakları ve demokrasi adına olumlu bir adım atılmak isteniyorsa, ilk yapılması gereken, her şeyden önce mevcut hak ve özgürlük alanlarını daha da daraltan, bürokrasinin parlamento ve hükümet üzeri konumunu pekiştirmeye çalışan yapay süreçlere direnmek, yani en azından mevcut sınırlı özgürlük alanımızı korumak, bunun için kararlılık göstermektir. Bu sivil kararlılık gösterilmeksizin herhangi bir iyileştirme çabasından sonuç almak mümkün değildir.

Türkiye son yıllarda "bize özgü" bir insan hakları konseptini ve yine "bize özgü" bir insan hakları mücadelesini geliştirmeye çalışmaktadır. Daha açık olarak söylemek gerekirse, insan hakları kuramını özelleştirmek; ama buna karşı insan hakları mücadelesini de devletleştirmek çabasındadır.

Hükümet Programını insan hakları açısından değerlendiren ayrıntılı bir dosyayı en kısa sürede tamamlayıp ilgililere sunmaya çalışacağız. Ancak bugün birkaç hususa değinmeden de geçmek istemiyorum:

Programda "Çalışmalarımızı, başta muhalefet partimiz olmak üzere, toplumun tüm kesimleriyle diyalog ve işbirliği içinde, demokratik ve şeffaf bir ortamda sürdüreceğiz. Çoğulcu bir demokrasi anlayışı ile, hukuka ve insan haklarına saygı temelinde, sayısal üstünlüğün her şey demek olmadığını bilerek, atılacak önemli adımlarda toplumsal mutabakat oluşturmak yönünde azami gayret göstereceğiz" denilmektedir.

İnsan hakları alanında beklenen olumlu mevzuat değişikliklerinin yapılabilmesi veya başarılı bir teşkilatlanmaya gidilmesi ve sorunların çözümlenmesi, her şeyden önce bunu yapacak siyasi otoritenin tutarlı ve kapsayıcı bir insan hakları perspektifine sahip olmasına bağlıdır. Ben bu paragraftan bile kaygı duyuyorum. Çünkü;

1. İnsan haklarının çoğunluğa karşı da, toplumsal mutabakat sağlanamamasına rağmen de korunması gerekmektedir. Toplumsal konsensüs kuşkusuz arzu edilen bir şeydir ama, insan hakları onun için ertelenemez ya da ihmal edilemez.

2. İnsan hakları savunucuları olarak bizler, "insan haklarına saygılı" bir devlet ve hükümet istemiyoruz. Biz devletin ve hükümetin "insan haklarına dayalı" olmadıkça meşru olmayacağı düşüncesindeyiz. Onun için 58. Hükümetten beklentimiz, 12 Eylül Darbecileri gibi insan haklarına saygılı olması değil, onların yaptıklarının tam aksine devleti tekrar "insan haklarına dayalı" hale getirmesidir.

Yine programda "Hükümetimiz;

· Temel hak ve özgürlükleri, ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde, özellikle Kopenhag kriterlerinde belirtilen seviyeye yükseltmek için Anayasa ve yasalarda gerekli tüm değişikliği yapacaktır.

· Temel hak ve özgürlüklerin, sadece anayasal ve yasal güvenceye alınması ile yetinmeyip, fiilen uygulanması ve siyasal kültürümüzün yerleşik bir boyutu olarak güçlenmesi yönünde çaba sarf edecektir.

· Temel hak ve özgürlükler konusunda, toplumun değişik kesimlerinin sorunlarına ve taleplerine karşı duyarlı olacak, bu alanda çifte standartlara, kısır çekişmelere ve siyasi istismarlara izin vermeyecektir.

· İşkence başta olmak üzere, demokratik hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayan tüm insan hakları ihlallerinin üzerine kararlılıkla gidecektir.

gibi herkesin alkışlayacağı ifadeler çokça var ama bu programda, Kürt Sorunu yok, Güneydoğu Anadolu Bölgesinin bölgesel sosyal ekonomik sorunları da yok. Bu programda din sorunu da yok. Ne başörtüsü sorunu var, ne de Ermeniler veya Süryaniler veya misyonerlik iddiasıyla yargılanıp sınırdışı edilenler... Aynı şekilde bu programda asker-sivil ilişkileri, MGK ile ilgili sorunlar da yok. Yani AB İlerleme Raporlarında 1998'den beri vurgulanan tüm hükümetlerin görmezden geldiği bazı yakıcı sorunlar var, 58. Hükümetin programında da kendilerine yer bulamamışlar.

Değerli Konuklar;

Türkiye'nin insan hakları sorunlarının çözümünden yana son 2-3 yılda bazı olumlu adımlar atıldı. Ancak bu adımların, ülkenin insan hakları sorunlarının büyüklüğü karşısında son derece küçük ilerlemeler olduğunu kabul etmeliyiz. Kaldı ki yapılan kimi düzenlemeler ise, statükoyu tahkimden başka bir anlam taşımamaktadır. Tek tek sıralamayacağım ama şu kadarını söylememe de izin veriniz. Dün gece oturdum ve İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Sayın Mehmet Ali İrtemçelik'in davetiyle 16 Ekim 1999 günü gerçekleşen ve tam 9 saat süren İnsan Hakları Zirvesi'nde sunduğum metni tekrar inceledim. Ne var ki, üç yıl önce sorun olarak yasama ve yürütme yetkililerine sunduğumuz sorunlardan bir tanesinin bile üstünü çizemedim. O sorunların tamamı hala çözümlenmeyi bekliyor.

Bugüne kadar hazırlanan paketler, sorunlarımızı çözmekten çok, ertelemeye yaradılar ve pratiğe olumlu yansımaları da son derece az oldu. Ünlü TCK 312 ve 159'da yapılan değişikliklerin, ifade özgürlüğünü güvence altına almaktan ne kadar uzak olduklarını bugün daha iyi görmekteyiz. İşkencenin önlenmesi amacıyla yapılan düzenlemelerin de, Devlet Memurlarının Yargılanması Kanunun da amaçlananı veremediği bugün daha iyi anlaşılıyor. Aynı şekilde TRT'de yapılması düşünülen Kürtçe yayının da bir çözüm olamayacağı bilinmelidir.

Dolayısıyla mevcut yasalarda birtakım ifade değişikliklerinden oluşan veya oluşturulacak olan paketlerden çok, öncelikli sorunların tespiti ve bu sorunları köklü çözüme kavuşturacak ayrı ayrı yasa tasarılarının hazırlanması gerekmektedir. Örneğin "İşkenceyi Önleme Kanunu" veya "Ayrımcılığı Önleme Kanunu" gibi... Bunun için de insan hakları alanında çalışan sivil toplum örgütlerinin, sorunların tespiti ve çözümü süreçlerine katılmalarının sağlanması gerekir.

Yapılacak düzenlemelerde idari uygulamaları öncelikle yeniden düzenlemek hedeflenmelidir diye düşünüyorum. Yani idarenin düzenini insan haklarına dayalı hale getirecek düzenlemelere ihtiyaç var.

Kuşkusuz Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı'na önemli görevler düşmektedir. İnsan haklarının korunmasında en önemli mekanizma yargıdır. Adalet Bakanlığının Hakim ve Savcıların eğitimi ile ilgili pek çok ayrıntılı programlar hazırlaması gerekmektedir. Özellikle yabancı dil bilen hakimlerin yargıya danışmanlığını sağlayacak düzenlemelere, hakim ve savcılarımızın AİHM içtihatlarını yakından izlemelerine ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü insan hakları sorunlarının bir kısmı da, yargı mensuplarının dar ve yasaklayıcı subjektif yorumları tercih etmelerinden, özgürlükçü yorumlardan kaçınmalarından kaynaklanmaktadır. Yüzü aşkın kişinin ölümüne yol açan F Tipi Cezaevleriyle ilgili olarak Adalet Bakanlığının, baroların önerileri üzerinde tekrar düşünmesi ve bir çözüm yolu bulması gerekmektedir. Çünkü 100 kişi öldü ama 500 de yaşayan ölü bıraktı aramıza F Tipi Cezaevleri... Daha kaç kişinin hayatına mal olacağı da belli değil. Yeni hükümetin ve yeni bakanın, sorunu kilitleyen bürokrasiyi aşıp bir çözüm bulmasını bekliyoruz.

İşkencenin tamamen ortadan kalkması için, önce gerçek işkence tablosunu bilmek gerekmektedir. Ne var ki, polis bölgesindeki işkence olaylarının bile anvcak bir kısmı basına ya da insan hakları örgütlerine yansımaktadır. Jandarmanın denetimindeki kırsal kesimdeki işkence olaylarının ise son derece küçük bir kısmı öğrenilebilmektedir. Hem basının ve insan hakları örgütlerinin olmaması, hem de mağdurların yeterli bilgi ve bilince sahip olmaması yüzünden kırsal kesimdeki işkence olayları takip edilememektedir. Bu sorunla ilgili düzenlemelerde bunun da gözönünde tutulması gerekmektedir.

Öte yandan, imzalandığı halde henüz onaylanmamış olan BM Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi ile Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi bir an önce çekincesiz onaylanmalı ve Avrupa Azınlık Diller Şartı başta olmak üzere Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan ama henüz Türkiye tarafından imzalanmamış olan temel anlaşmalar imzalanmalıdır.

58. Hükümet te programında sivil toplum örgütleriyle işbirliğine sık sık vurgu yapmaktadır. Ancak AB özellikle siyasi kriterler açısından insan hakları alanında çalışan hükümetdışı ulusal ve uluslararası örgütlerle çalışmakta, görüşmekte; onların raporlarını esas alarak bir kanaat sahibi olmaktadır. Türkiye'de ise hükümetler, sadece kamu kurumu niteliğindeki meslek örgütleriyle ilişki ve işbirliğini sürdürmektedir. Bu, 58. Hükümetin bugüne kadarki uygulamalarında da değişmemiştir. Oysa insan hakları örgütlerimiz, hazırlanan paketlerden, ya basına yansıyan haberlerden, ya da AB yetkililerinin soruları dolayısıyla haberdar olmaktadırlar.

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, aslında son derece yararlı bir işlev görebilecekken, insan hakları ihlallerine ilişkin tüm başvurularda, ihlalin gerçekleşip gerçekleşmediğini incelemek yerine, ihlali üreten birime konuyu sormakta ve aldığı cevabı, bu birimin dilinden özetleyen bir üst yazıyla, başvuran kişi veya kuruma göndermektedir. Bu dönemde TBMM İHİK, tüm tasarıları, Türkiye'nin usulüne uygun onayladığı bildirge ve sözleşmelere uygunluk incelemesi yapma; dolayısıyla yasama ve yürütmeyi insan hakları açısından denetleme işlevine kavuşturulabilir. Şimdiki haliyle komisyon, etkili olamamaktadır.

Milletvekillerinin dokunulmazlıkları tartışılmakta ama milletvekillerinin ifade özgürlüğü önündeki parti, grup, hükümet baskıları gözardı edilmektedir. 58. Hükümetin programını eleştiren, gördüğü birtakım eksiklikleri genel kurulda dile getiren bir milletvekilinin çıkmamış olması düşündürücüdür. Hükümet ve muhalefet bu dönemde, meclisi gerçekten hükümeti denetleyen bir konuma kavuşturmalıdırlar.

AB-Türkiye ilişkilerinde tek sorun insan hakları değil; Kıbrıs, Ege, AGSP ve benzeri başka politik sorunlar da var. Ancak hepimiz biliyoruz ki katılım ortaklığı müzakerelerine başlayabilmek için siyasi kriterlerin tamamlanmış olması gerekiyor. Yeni hükümetin ve muhalefetin bu konuda bugüne kadar söyledikleri "Türkiye üzerine düşeni tam yapmıştır; tarih almak hakkımız" şeklindeki ifadeler karşısındaki susma hakkımızı da, 13 Aralık'a kadar kullanacağız.

Sonuç olarak Türkiye'nin insan hakları sorunlarının çözümü, herhangi bir finansal kaynağa ihtiyaç duymuyor. Tek ihtiyaç duyulan şey, siyasi irade ve kararlılık...

FAALİYET BİLGİLERİKategori Adı Seminer & Panel & KonferansTarih 2004-07-22
Okunma Sayısı : 13473
Şube ve Temsilcilerimiz
mazlumder-genel-merkez
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği - MAZLUMDER GENEL MERKEZ
Adres: Molla Gürani Mh. Şehit Pilot Mahmut Nedim Sk, No: 5 Kat: 4 Fatih / İSTANBUL (Aksaray Metro Durağı B Kapısı Karşısı)
E-posta: mazlumder[a]gmail.com | Telefon: +90 (0212) 526 2440 | Faks: +90 (0212) 526 2438

Ziyaretçi Sayımız : 4645502