TİHEK Ayrımcılıkla Mücadele İstişare Komisyonu’nun üçüncü toplantısı, 3 Kasım Perşembe günü Türkiye Barolar Birliği konukevinde yapılmıştır. MAZLUMDER’i temsilen, Komisyon Üyesi Aziz Oğuzhan Karaman’ın katıldığı toplantı, TİHEK Başkanı Muharrem Kılıç'ın açılış konuşması ile başlamıştır. Daha sonra ise; “1- Din ve İnanç Temelinde Ayrımcılık Yasağı, 2- Dijitalleşme ve Ayrımcılık Yasağı, 3- İstihdamda ve Çalışma Hayatında Ayrımcılık Yasağı” başlıklarının istişare edildiği gündeme geçilmiştir.
Din ve İnanç Temelinde Ayrımcılık başlığında söz alan Aziz Oğuzhan Karaman MAZLUMDER’in 31 yıllık tarihinde dini ayrımcılık konusunda önemli bir pratiği ve çok sayıda rapora sahip olduğunu belirtmiş ve bunlardan; “Dini Ayrımcılık raporu, Alevilere yönelik ayrımcılık raporu, Dünden bugüne Türkiye ve dünyada başörtüsü, Doğu Türkistan Raporu, Batı Trakya Müslüman Türkler Raporu, Filistin raporu” gibi raporlara örnek olarak sunmuştur.
Daha sonra özetle şunları aktarmıştır:
Türkiye’de din ve inanç temelinde ayrımcılık konusunun temelde laiklik anlayışının jakoben yorumundan kaynaklandığını, bu yorumun anayasa mahkemesinin Tuğba Aslan kararıyla değiştiğini, kararda özetle; “Laiklik, temel hak ve özgürlüklerin karşısında değildir, yanındadır. Sınırlandırılması için kullanılan bir gerekçe değildir, tam tersine güvenceye alan, onu koruyan bir ilkedir” şeklinde yorum yapılarak Laikliğin dini inanç ve özgürlüklerin güvencesi olduğu belirtilmiş, başta başörtüsü yasağı olmak üzere inanç özgürlüğü önündeki bazı kısıtlamaların kaldırılmasının yolu açılmıştır. Yarın, yeni bir anayasa mahkemesi kararı ile din ve inançlar karşısında tekrar engelleyici hale gelmemesi için, Laikliğin anayasada “dini inançların teminatı” olduğu vurgulanmalıdır. Normalde böyle bir vurguya ihtiyaç olmaması, özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanması gerekir. Ancak bugünlerde yeniden gündem olması da göstermektedir ki, Türkiye gibi siyasi gerilimi yüksek ülkelerde sadece bu ilkeye güvenilmemeli, başörtüsü yasal yahut anayasal bir zırha büründürülmelidir. 28 Şubat postmodern darbesi, inanç ayrımcılığı üzerinden toplumun önemli bir kesiminin inançlarını yaşamasına karşı yapılmış bir darbedir. Tekrar aynı ayrımcılıkların olmaması için meclis bünyesinde 28 Şubat yüzleşme komisyonu kurulmalı mağdurların komisyona başvurması sağlanarak mağduriyetleri giderilmelidir.
Toplumda ayrımcılığa en çok muhatap olan kesimlerden birisi Alevilerdir. Alevilerle ilgili bir düzenleme meclis gündemindedir. Bu düzenlemeyle aleviler kültürel bir topluluk olarak tanımlanmaktadır. Devlet Alevileri ve diğer inanç topluluklarını tanımlamaya çalışmamalı inanç grupları kendilerini nasıl ifade diyorlarsa o şekilde kabul etmeli ve ibadethanelerini de tanımalıdır.
Türkiye’deki farklı dini gruplar olan Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler, Lozan anlaşmasıyla “azınlık” olarak tanınmış ve vakıf kurmaları, eğitim yapmaları, dillerini korumaları ve siyasi haklar teminat altına alınmıştır. Ancak bu üç grubun dışında kalan diğer gruplar, örneğin Süryaniler, azınlık olarak tanınmadıkları için bu haklardan yararlanamamışlardır. Başta Süryaniler olmak üzere diğer Gayri Müslim gruplara da azınlık statüsü verilmelidir.
Türkiye’de sadece azınlıkların değil çoğunluk olan Sünni Müslümanların da problemleri vardır. Örneğin dini eğitim ağırlıklı özel bir okul açmak yasaktır. Geleneksel cemaatler ve tasavvuf tarikatları, tekke ve zaviye kanunundan dolayı oldukları gibi tanınmamaktadırlar. Toplumdaki yaygın kabullere göre marjinal kalan daha modern yapılanmalar ise bir tehdit gibi algılanmakta ve bunlar üzerinde hukuk sopa olarak kullanılmaktadır.
TİHEK’in farklı inanç gruplarıyla daha önce yaptığı “Roman hakları çalıştayı” gibi çalıştaylar yapması, temsilcilerini birinci ağızdan dinleyerek tespitlerde bulunması ve raporlar yazması, ayrımcılığın azalmasına kakı sağlayacaktır.
Toplantının İstihdamda ve Çalışma Hayatında Ayrımcılık Yasağı başlıklı üçüncü oturumunda tekrar söz alan Aziz Oğuzhan Karaman, kamuda işe girişte mülakat uygulamasının önemli oranda ayrımcılığa sebep olduğunu ve mülakatın kaldırılması veya kayıt altına alınması gerektiğini vurgulamıştır. Memuriyete girişte getirilen arşiv araştırması ve güvenlik soruşturması zorunluluğunun önemli mağduriyetler doğurduğunu, uygulamada ayrımcılığa yol açtığını, örneğin mühendis, doktor, avukat, sosyolog vb işe girerken güvenlik soruşturması istenmezken öğretmenlerden, uzman yardımcılarından istenmesinin ayrımcılığın göstergesi olduğunu, bundan dolayı memurluğa girişte güvenlikle ilgili birimler hariç güvenlik soruşturması istenmemesi gerektiğini belirtmiştir. Son yıllarda çıkan “ilk başörtülü vali, ilk başörtülü büyükelçi, ilk Ermeni kaymakam” gibi haberlere dikkat çeken Karaman, ayrımcılığın sona ermesi yönünden sevinsek de bu haberlerin aynı zamanda cumhuriyetin başından beri bu gruplara karşı ayrımcılık yapıldığını gösterdiğini söylemiştir. Karaman sözlerini, çalışma hayatında tüm ayrımcılıkların sona erdiği günleri görmek dileğiyle bitirmiştir.
Toplantı, Komisyon Başkanı Prof.Dr. Muharrem Kılıç'ın istişare edilen konuları özetlemesi, TİHEK'in o konulardaki çalışmalarını dile getirmesi ve fotoğraf çekimi ardından sonra ermiştir.