Türk medyası şiddet olaylarını yansıtırken kusuru oldu mu?
Terörist saldırılarının ardından Türk medyasının gerekli olmayan görüntüleri yayınlaması, en son örneği 21 ağustos ta batı İzmir de olan patlama, Türk medyasının, bilinçli olmasa da, şiddet yoluyla kamuoyu oluşturmaya çalışan terörist guruplara yardım mı ediyor? sorularının oluşmasına neden oluyor.
16 insan, sekizi polis üçü asker, geçen Perşembe sabahı yaralandı. Bomba yüklü bir araç polisleri taşıyan minibüse çarptırıldı. Yetkililer bu saldırının hedefinin polis güçleri olduğunu belirtiyorlar.
27 temmuzdaki diğer terör olayın da, halen halkın hafızasında yeri tazedir, 2 tane bomba orta sınıf halkın yaşadığı Güngören de patlatıldı. İstanbul'daki bu patlamada 17 kişi öldü 100'den fazla yaralı var.
Otoriteler tarafından terörist saldırı olarak adlandıran bu patlama Türk medyasında geniş yer tuttu, dehşet içinde kaçışan insanlar, yardım için yalvaranlar, etrafta ağlayan kanlar içinde kalanlar, Türk vatandaşların evlerinde aynı esnada göründü.
Devlet yetkililerinin sürekli uyarılarına rağmen takip eden günler de gazete sayfaları panik içinde kaçışan insan ve yerlerde yatan cesetleri gösterdiler.
Sedat Laçiner, uluslararası stratejik araştırmalar kurumu Ankara başkanı, (USAK) yayın editörlerine canlı yayın görüntülerinin yayınlanmasına izin vermemek için büyük sorumluluk düştüğünü söylüyor. Bu görüntüler saldırının ilk dakikasından başlıyor.
Bu bakış açısıyla, Türk medyası, İzmir ve Güngören deki patlamanın dehşetli görüntülerini, yayınlayarak yanlış yapmıştır.
Türk medyasının bu görüntüleri yayınlaması hakkında onun, büyük bir yanlış olarak gördüğü şey Türkiye'nin bu tür şiddet olaylarına alışık olması ve terörle yıllardır iç içe yaşadığıdır.
Geçen ay (TBMM) açıkladığı bir rapor 2008'in 2'inci çeyreğin de Türkiye yi terör olaylarının fazla yaşandığı 7. Ülke olarak göstermiştir. Rapor, nisan - haziran 2008 terörist aktiviteler üzerine genel bir bakış adıyla yayınlandı, 2. Çeyrekte Türkiye de 71 terörist saldırının meydana geldiği 38 kişinin öldüğü 88 kişinin de yaralandığını belirtiyor. Yasadışı PKK, Kürdistan İşçi Partisi, bu ölüm ve yaralıların büyük bölümünden sorumludur.
Laçiner özel olarak güvenlik meselelerini raporlayanların bu tür haberleri nasıl yayınlaması gerektiği konusunda eğitilmesi gerektiğini tavsiye ediyor. Polise ve hükümet yetkililerinin bu tür olaylarda basına bilgi ve fotoğraf verip kamuoyunun bilgilendirmesi gerektiğini belirtiyor.
Galatasaray üniversitesi öğretim grevlisi Ragıp Duran bu tür haberlerin canlı yayınlanması TV'ler arasın da anlamsız bir reyting aracı olarak görüldüğünü belirtiyor.
2003 teki İstanbul leventte meydana gelen HSBC yi bombalama olayını hatırlatıyor ve bir TV kanalının yakın bir yere nasıl yerleştiğini ve olayın görüntülerini saldırının hemen sonrasında nasıl yayınladığını belirtiyor. Yerde kanlar içinde kalmış insanların görüntülerini ve patlamada insanların nasıl acı çektiklerini gösteriyordu, bu TV kanalı.
20 kasım 2003'te İstanbul da meydana gelen patlamada 32 insan öldürüldü ve birçok kişi yaralandı.
HSBC Banka binasının bir kısmı yıkıldı. Britanya genel konsolosluğu da çok zarar gördü. El kaide saldırının sorumluluğunu üstlendi.
Duran 1970 teki kişisel bir deneyiminden söz etti. Afganistan da fotoğraf çekmek için kendisinin yeni prestij bürosu için görevlendirildiğini , Editöre fotoğrafları getirdiği zaman onlara bakmadan bana fotoğrafların kanlı sahneleri içerip içermediğini sorduğunu belirtiyor.
"şiddetin kendi içinde çekici bir gücünün" olduğunu söylüyor. Bilim kurgu, roman gibi türlere de şiddetin girdiğini belirtiyor, fakat gerçek hayatta geldiğimizde şiddet daha da çekici hale geliyor ve yüksek reyting'in kaynağı olarak görülüyor.
Yayıncılığın profesyonel ahlak yasasının 13. fıkrasına göre (Türk basın konseyinin de belirttiği gibi) şiddete yol açan, yardım eden materyalin yayınlanmaması ve insani değerlere karşı güç kullanımı yayınlarından kaçınılması gerektiğini belirtiyor.
Fakat Duran ne TV'lerin nede gazetelerin yayın yada basımlarında bilinçli olarak teröristlerin propagandasını yaptığına inanmıyor.
Üzerinde durduğu konu editörlerin bu tür görüntülerin halka ulaşmasını engellemesi gerektiğidir.
Batı medyasının Türk medyasıyla karşılaştırıldığında şiddet olaylarını görüntüleme konusun da daha mı dikkatli diye soruyor? Böyle olmadığını söylüyor ve Batı medyasını çifte standart uygulamakla suçluyor.
"Onlar 11 Eylül kurbanlarının görüntülerini vermezler ama Saddam'ın çocuklarının görüntülerini basıyorlar. Kendi istedikleri görüntüleri seçiyorlar ve bunları kendi politik mesajları doğrultusunda basıyorlar ve yayınlıyorlar.
Duran'a göre, şiddet görüntülerinin basında çıkmasını önleyecek acil bir önlem görülmemektedir. Profesyonel yayıncılık seviyesi arttıkça, okuyucular medya dili hakkında bilinçlendikçe ve bu tür görüntüleri yayınlayan basın ve yayın organlarını satın almaz onlara ilgi duymazlarsa, TV'lerini izlemezlerse eş zamanlı bir çözüm bulunabilir bununla diyor.
İnsan hakları ve mazlumlar için dayanışma derneği (MAZLUMDER) Başkanı Ömer Faruk GERGERLİOĞLU bu tür görüntülerin medyada görünmesinin terörizme hizmet ettiğini, toplum da korku ve dehşetin ortaya çıkmasına neden olduğunu düşünüyor.
Bu tür görüntüler gazetecilik amaçları için çekici görünebildiğini fakat bu tür saldırıların kurbanlarının yakınları için tiksindirici olduğunu söylüyor. Bu tür görüntüleri insan hakları ihlali olarak adlandırıyor. Gergerlioğlu Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) gibi medyayı kontrol eden devletin yetkili kurumlarının bu tür saldırıların hemen arkasında yayın yapan TV'lerin üzerine ağır yaptırımlar yapması gerektiğini tavsiye ediyor.
31 Ağustos 2008, Yazar, Fatma DİŞLİ, İstanbul
Çeviren; Orhan ÖRS