Mazlumder Gnl.Bşk.Gergerlioğlu Röportajımız..
Ayrımsızlar: Siyasi görüş olarak kendinizi tanımlar mısınız?

Ömer Faruk GERGERLİOĞLU: Türkiye de insanlar ister istemez doğduğu yaşadığı kültürden etkilenirler. Bizlerde dindar bir aileden geliyoruz. Yapı itibariyle muhafazakar bir yapımız var. Bununla beraber dünyadaki gelişmelere karşı çifte standartsız, tüm görüşleri kucaklayan bir yapımız var. Sonuçta bizim dinimizden kaynaklanan emir ve yasaklar bizim için son derece önemli. Bizler olaylara hakkaniyet ve adalet çerçevesinde bakmaya çalışıyoruz.

Ayrımsızlar: Efendim bize kısaca Mazlumder'i anlatır mısınız?

Ömer Faruk GERGERLİOĞLU: İnsan hakları ve mazlumlar için dayanışma derneği 18 yıl önce kuruldu. Mazlumder bir insan hakları derneği, daha çok birey ve toplum arasındaki ilişkilerde ihlal edilen haklara yönelik müdahaleleri gerçekleştirmeye çalışıyor. İnsan hakları alanı dediğimizde, belki batıda daha çok devletin gücü elinde bulundurmasından dolayı çiğnediği hakları işaret ediyor. Yaşam hakkı, düşünce özgürlüğü, inanç özgürlüğü, ekonomik ve sosyal haklar, çevre hakları ve benzeri haklar daha çok insan haklarına giriyor. Bu alanda daha yoğun bir mücadeleler yapılmış. Bireylerin, tarihe de baktığımızda genellikle yönetimlerde ki adaletsizliklere karşı değişik reaksiyonlar gösterdiklerini görüyoruz. Tarihten günümüze bir mücadele örneği var. Bu bağlamda insan hakları dernekleri hangi ideolojide olursa olsun zalime karşı koyan mazlumun yanında yer alan kuruluşlardır. Mazlumderin hem Türkiye de hem de dünyada insan hakları ihlallerine karşı önemli mücadeleleri oldu. 18 yıldır sivil toplum etkinlikleri, basın toplantıları, tepkiler, mitingler, çeşitli organizasyonlar yapıldı. Gerektiği zaman lobi çalışmaları. En önemlisi biz insan hakları ihlallerini raporlamaya çalıştık. Aylık, yıllık çalışmalar hazırladık. Ve bu raporlar internet sayfamızda yayınlanıyor. Ayrıca isteyen her ülkeye de veriyoruz. 2007 yılında Amerika Türkiye insan hakları raporunu açıklarken bizim bir çok verimizden alıntı yapmıştır. Çünkü biz 18 yıldır çifte standartsız ve ayrımsız bir mücadele verdik. Bunu da herkes gördü. Her alanda gördüğümüz ihlalleri rapor haline getirerek ilgili mercilere bildirdik ve bir baskı oluşturmaya çalıştık. Yani sonuçta mazlumder şucu bucu insanların bir araya geldiği bir yer değil, kendisini insan hakları alanında mücadele etmeye söz vermiş, ahd etmiş insanların buluşabileceği bir yer olmuştur. Farklı kesimlerden de insanlar aramızda olabilir, yeter ki hak ve adalet ilkeleri çerçevesinde olalım. Biz böyle bir örgütüz. Kapımız herkese açık.

Ayrımsızlar: Mazlumder'in 18 yıllık bir geçmişi olduğunu söylediniz. Yani İnsan hakları derneğinden daha sonra kuruldu bu örgüt. Acaba insan hakları derneğindeki hangi eksiklik görüldü de mazlumder kuruldu?

Ömer Faruk GERGERLİOĞLU: İnsan hakları kavramı son çeyrek yüzyılda yükselişe geçen bir kavramdır. İnsan hakları derneği de sanıyorsam 1987 de kuruldu. Türkiyede bu yıllarda insan hakları mefhumu tanınmaya başlandı. Artık dünyada yönetimler astığım astık, kestiğim kestik diyememeye başladılar. Türkiyede de bu ihtiyaç belirince insan hakları derneği kuruldu ve Türkiye'nin bir çok sorununu gündeme taşıdı. Fakat Türkiyede çok önemli bir sorun olan, kimsenin görmemezlikten gelemeyeceği bir başörtüsü sorunu var. O zamanlarda da gerginlik üst seviyede idi. Şu anda olduğu gibi. Maalesef aradan yirmi yıl geçmesine rağmen sorun devam ediyor. O zamanlar başörtüsü mağduru kızlarımız insan hakları derneğine de başvurdular. Fakat bu mağdur kızlarımız insan hakları derneğinden yeteri ilgi görmediklerini (o zamanlar) beyan ettiler. İslami kesim arasında da bu konuda bir çıkış yapılması gerektiği ortay çıktı. Ve 1991 de mazlumder kuruldu. Mazlumder daha çok mütedeyyin insanların kurduğu bir dernek oldu. Hakikaten de başörtülü kızlar mazlumder de derdini dermanını buldular. Onların sorunlarına el atıldı. Çok yoğun bir mesai yapıldı. Direnişlerde mazlumder üyeleri sürekli bulundular. Adliyelerde koridorlarda çok yoğun bir mücadele yapıldı. En azından siyaset dışında da başörtülü insanların, imam hatipli gençlerin, dindar insanların başvurabileceği bir insan hakları derneği oldu. Ses getirmeye başladı, gittikçe de gücünü kuvvetini artırdı. Bir çok kesim tarafından da kabullendi.

Bu alanda, insan hakları çerçevesinde belirli mesafe aldıktan sonra anlıyorsunuz ki bu sadece sizin kesiminizin bir faaliyeti değil bunu biz hem kendimizde gördük hem de insan hakları derneğinde gördük. İnsan hakları derneği sol tandanslıdır. Bizim İslami bir tabanımız vardır. Ama insan hakları deyince bu ne solcu hakkı ne de Müslüman hakkıdır. Herkesin hakkıdır. Bu süreç içerisinde insan hakları derneği de anladı ki, başörtüsü sorununu kabul etmek, buna karşı mücadele etmek gerektiğini samimi olarak anladılar. Ve bizim söylediklerimizin altına da imza atıyorlar. Bizim camiada anladı ki dert sadece dindar insanların değil, farklı kesimlerinde derdi var: Kürtlerinde, Alevilerinde, solcularında, düşünce özgürlüğünde mağdur olanların da yani kısaca çok farklı kesimlerin de dertleri var. Bunlara uzak kalarak unuttum orayı geri alayım bunlara uzak kalınarak çözüm bulunamaz. Net bir şey söylemek lazım. Bizden olmayanı da bu şekilde sahiplenmek gerekir. Ve belli bir standart geliştirmemiz gerekiyor. Şimdi biz insan haklarını savunurken tamamen İslam tabanlı bir söylemi savunurken karşı tarafa dayatırsak bu mümkün olmaz. İlla benim inancıma sahip olmasına gerek yok. Belli ortak noktalarda buluşabiliriz. Birimiz Müslüman birimiz ateist olsak da belli ortak paydalarda birleşip bir şeyler söyleyebiliriz.

Ayrımsızlar: Sayın Gergerlioğlu, Türkiye insan hakları açısından yurtiçinden ve yurtdışından nasıl görünüyor?

Ömer Faruk GERGERLİOĞLU: Türkiye de maalesef 80 yıldır belirli bir yönetim tarzı var ki, halka tepeden bakan, halkın eğitilmesi gereken, yontulması gereken bir topluluk olarak görüyor. Politikalar bu yönde devam etti. Devlet ile millet arasında kopukluklar oldu. Devletin politikaları ile halkın din, inanışı, yaşantısı bir değildi. Devlet ile millet arasındaki bu mücadeleler yıllarca devam etti. Demokrat partinin kurulması, darbeler, muhtıralar, yargı darbeleri vs. Türkiye de halkın iradesinin gerçekten yönetime yansımadığını gördük. Yansır gibi olduğu zamanlar oldu. Fakat devlet ideolojisiyle aynı düşünce olmadığı için çeşitli yöntemlerle bu halkın iradesi hemen aşağı alındı. Önemli sorunlar ortaya çıktı. Devletin kendisi, yargı ideolojisi insan hakları ihlalleri yapmaya başladı. Ne zaman ki halkın tepkisi ortaya çıktı. O zaman antidemokratik usullerle bu bastırılmaya çalışıldı. Türkiye'nin görüntüsü içler acısı. Gerçi Cumhuriyetin ilk yıllarına nazaran sivil toplumun tepkisi daha iyi, daha olumlu. Çünkü o yıllarda böyle bir şey düşünemiyordunuz. Hemen sert ve katı tedbirlerle ortadan kaldırılıyordu. Biz ne dediysek o, anlayışı hakimdi. Bu görüntü az da olsa devam ediyor. Yani kısaca Türkiye de ki insan hakları ihlallerini daha çok devlet yapıyor. Türkiye de maalesef birçok insan hakları sorunu var, ama bizlerin gayret gösterdiği kadar devlet gayret göstermiyor. Kürt sorunu da, başörtüsü sorunu da böyle. Halk Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Arabıyla, Türküyle kaynaşmış, birbirini seven bir topluluk var. Bundan 80 yıl önce Çanakkale de omuz omuza savaşmış bir topluluk var, ve bunlar sorunlarını kendi aralarında halledebilecek durumda ama devlet bu konuda halkımız kadar gayretli değil. Aslında başka bir ülkede Kürt sorunu olsaydı, iç savaş çıkardı. Ama Türkiye de halkımız yıllardır iç içe olduğu için böyle bir şey olmuyor. Aslında devletin bu opsiyonu görmesi lazım. Yani halkın hoşgörüsünden dolayı herhangi bir olumsuz olmuyor. Fakat bizim devletimiz hala daha kendi politikasını dayatıyor. Bu diğer sorunlarda da böyle. Devlet sorunları çözmeye yanaşmıyor. Umursamaz bir tavır var. Görüntümüz bu....

Dünya nın gözüyle bakarsak, Türkiye elbette bir üçüncü dünya ülkesi değil. Ama tamamen özgürlüklerin yaşandığı batılı bir ülkede değil. Arafta bir durumdayız. İnşallah bizim ve bizim gibi derneklerin gayretleri ile bu durum değişecek ve tamamen özgür bir ülke olacağız. Bananecilik yapmayacağız. İnsan hakları aktivistlerinin gayretleri ile üçüncü dünya ülkesi olmayacağız. Aslında toplumun tüm kesimler bu mücadeleyi yaparsa Türkiye özgürlükler alanında dünyaya karşı alnı açık olur.

Ayrımsızlar: Sayın Gergerlioğlu, batıda da laiklik var bizde de, fakat batıda ki laiklikle insan hakları arasında bir çatışma gözlenmezken, Türkiye de ki laiklik ve insan hakları arasında bir çatışma söz konusu mu?

Ömer Faruk GERGERLİOĞLU: Bu laikliğin uygulanma biçimiyle alakalı bir durum. Türkiye de laiklik tanımından farklı bir şekilde uygulanıyor. Laiklik, yönetimin her inanca karşı eşit uzaklıkta olmasını gerektiriyor. Yönetime de din karışmasın, yani diyanet işleri de olmasın, ama yönetimde inançlara eşit olsun. Ama maalesef Türkiye de laiklik din düşmanlığı şeklinde algılanmış durumda. Bu durum dini toplumsal hayattan silme anlayışına götürdü. Dindarı korkulacak, dalga geçilecek bir mahluk haline getirdi. Hatta bu Cumhuriyetin ilk dönemlerinde çizilen karikatürlere bile yansır. Din tamamen dama atılmaya çalışılıyordu. Ama bu materyalist politika tutmadı. Bakıldı ki halk dine daha fazla sarılıyor. Halk daha çok dindarlaşıyor. Fakir halk kendi parasıyla İmam-Hatip okulları açıyor. Bu ne demek, halk devlete diyor ki ben senin eğitim sistemini beğenmiyorum. Senin benim yontma biçimini beğenmiyorum, ben kendi anlayışıma göre eğitilmek istiyorum diyor, ve bunu da yine devletin kendi eliyle barışçıl bir şekilde yapıyor.

Sonuçta laisizm dindar hakla kendi arasına önemli bir set çekmiş oluyor. Laiklik denince insanın aklına din düşmanlığı gelmeye başlandı. Şu anda gerçek anlamda laikliği siz isteseniz de, bunu böyle anlamayanlar gerçek laikliği de uygulamanıza engel oluyorlar. Onlar için varsa yoksa dinin sosyal hayattan yok edilmesidir.

Ayrımsızlar: Partilerin (AKP, DTP,) kapatılması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ömer Faruk GERGERLİOĞLU: Biz partilerin kapatılmasına sıcak bakmıyoruz. Hangi kesimden olursa olsun. Az bir toplulukta olsa, çokta olsa partilerin düşüncelerine tahammül edilmeli. Size ters gelen düşünceler olabilir. Ama bunları bir topluluk beyan ediyorsa onların düşüncelerine şans vermeli. Tamamen dışlaya dışlaya nereye kadar gidilir. Yani böyle düşünen bir topluluk varsa bunu ortadan kaldıramazsınız ki. Belki kişiler cezalandırılabilir ama partiler asla kapatılmamalı. Çünkü bu durum düşünce özgürlüğüne ters bir durumdur. Yani farklı olmaya tahammül etmeliyiz. Siz bile bugün düşündüğünüzü yarin düşünmeyebilirsiniz. Sonuçta her şey eğitimden geçiyor. Partileri kapatma yerine insanlarımızı daha iyi eğitmeye çalışmalıyız.

Ayrımsızlar: Kapatma davaları gerçekten hukuki mi yoksa siyasi bir dava mı?

Ömer Faruk GERGERLİOĞLU: Biz daha çok siyasi olduğuna inanıyoruz. Bu konuda özellikle DTP ile hiç uzlaşılmaya çalışılmıyor. Siz AKP ve DTP'yi kapattığınız zaman Güneydoğuda temsil denem bir şey kalmayacak. Çünkü halkının % 95'i bu iki partiye oy veriyor. Vatandaş o zaman kime oy verecek. Yani bu kapatmalar çözüm değil. Kaçıncı defa Kürt partileri kapatıldı ama Kürt sorunu çözülmedi. Getirilen iddianame bir cumhuriyet gazetesinin köşesinde yazılsa belki uygun olabilir. Fakat hukuki olamayacak bir metin. İddianame böyle, gelişmeler böyle, Yargıtay bildirileri öyle... siz 411 milletvekilinin çıkarttığı bir yasayı iptal ederseniz, bu halkla mücadele etmek anlamına gelir.

Ayrımsızlar: Efendim AKP kapatılırsa ne olur ?

Ömer Faruk GERGERLİOĞLU: Tabi ki halk kendine bir çıkış yolu arar. Şimdiye kadar ne olduysa şimdide aynısı olur. Yeni bir parti kurulur. 27 Mayıs darbesi oldu. Menderes öldürüldü. Ne oldu halk benzerlerini aradı ve 80 sonrası Özal'ı buldu. 28 Şubat oldu. Halk Erdoğan'ı buldu. Muhtar bile olamayacak denen kişi geldi başbakan oldu. Halk isterse bir şahsı bir yerlere getiriyor. Bunun önüne geçmek pek mümkün değil. O yüzden partileri kapatmak pek çare değil. Yine benzeri kurulur. Ve halk isterse o partide iktidar olabilir.

Ayrımsızlar: CHP'nin mevcut yönetimi ve muhalefeti hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ömer Faruk GERGERLİOĞLU: Cumhuriyet Halk Partisi cumhuriyetin ilk yıllarından beri devletin partisi olmuştur. Tek partiydi. Valinin söylediği ile CHP'nin il başkanının söylediğinin farklı olması düşünülemezdi. CHP'nin böyle bir kökeni var. Ve kendilerini hala böyle görüyorlar. Halkta ki değişime kesinlikle ayak uydurulmuyor. Şu ana kadar insan hakları ihlallerindeki bir çok davanın bayraktarlığının yapmışlardır. Kürt sorunu hiç yokmuş gibi davranıyorlar. Gerçi Sayın Baykal Diyarbakır'a gidip puşi falan taksada bunlar göstermelik taktik çalışmalarından ibarettir. Din ve vicdan özgürlüğü alanında da böyle. Halkın dinini kendisine düşman olarak gören, yok edilmesi gerektiğini düşünen baskıcı, statükocu bir anlayışa sahipler. En son Önder Sav'ın olayında da gördük. Seksen yıldır içlerinde sakladıkları zihniyet Önder Sav'ın ağzından döküldü. Bir iki dakikalık gizli çekim o zihniyeti gösterdi. CHP buydu. Onların din ve vicdan özgürlüğüne bakışlar belli: dindara tepeden bakan, onları aşağılayan, dindarı rencide eden bir anlayış. Bu anlayışı halkın kabul etmediğini de biliyorlar. Ama halk geridir, karanlıktır, çağdışıdır; biz ise ilericiyiz, çağdaşız, aydınlanmayı gerçekleştirdik, yeni devlet kurduk, Laik Cumhuriyet kurduk, halkı eğiteceğiz, güdeceğiz dediler. Ve bu yüzden de yanlış yaptıklarını düşünmüyorlar. Hatta ne yapsak ta bizden biri ile bir çobanın oyunun eşit olmadığını sağlayabilsek diye düşünüyorlar. CHP anlayışı bu... Toplumdaki sorunlara gözlerini kapatan, demokratik gelişmeleri görmemezlikten gelen bir anlayış. Nerede inanç özgürlüğü ile ilgili olumlu bir yasa çıksa CKP soluğu hemen Anayasa mahkemesinde alıyor. Bu nedir? Halk ve din düşmanlığıdır. Siz halkın % 80'inin istediği bir başörtüsü özgürlüğünün çözümlenmemesi için elinizden geleni yapıyorsunuz. Gücü elinde bulunan kurumlara koşuyorsunuz. Daha başka ne suçunuz olsun. En büyük suçunu işliyorsunuz. Siz siyasi bir partisiniz, siyaseti geliştirmeniz gerekirken, siz Anayasa mahkemesinden medet umuyorsunuz. Halkımız böyle bir görüşü tasvip etmiyor etmeyecekte.

Ayrımsızlar: Efendim başka bir konuya geçelim. Son zamanlarda gündemimizi meşgul eden bir konuda Ergenekon. Gerçekten böyle bir oluşum var mı?

Ömer Faruk GERGERLİOĞLU: Evet, böyle bir oluşumun var olduğunu düşünüyorum. Bu ismin dışında da farklı oluşumlar var. Devletin içinde gayri hukuki bir şekilde yapılanmış bir çok kuruluşun var olduğunu biliyoruz. Susurlukta da gördük ki birbirine muhalif gibi görünen kesimler bir araya gelerek bir yapılanma oluşturabiliyorlar. Gayri hukuki yollarla, sorunları çözmeye çalışan, ülke siyasetine yön vermeye çalışan oluşumların var olduğunun gördük. Bunlar halktan kopuk olan kişilerin yaptıkları ve yapmaya çalıştıkları oluşumlardır. Bunlara bakıyoruz, son derece gözleri kararmış, insan hakları gibi mefhumları tanımayan, böyle bir kavramdan alerji duyan, insanları rahatlıkla öldürebilen, acımasız işleri yapmayı kafaya koymuş bir topluluk. 80 öncesine bakıyoruz, sabah sağcının elinde olan silah akşam solcunu elinde olabiliyordu. İnsanlar rahatlıkla yönlendirilip çeşitli olaylar çıkartılabiliyordu. Bunların ne olduğu hep sonradan ortaya çıktı. Bir takım gizli eller ülkede karışıklık çıkartmaya çalışmışlardır. Şuanda da ahtapotun kolları bir şekilde ortaya çıktı. Ama gövdesi hala daha yerinde duruyor. Beklide o ahtapotun elliye varan kollarından sadece bazı ön kollarına ulaşabildik. Gövdeye ulaşabilmek için daha çok gayret etmek gerekiyor. Ama Türkiye'nin bu durumuna bakınca sanki daha ileriye gidilemeyecekmiş gibi gözüküyor. Siyasal erk bu konuda biraz daha gayretli, şu ana kadar siyasal erk bu konular üzerine fazla gitmiyordu. Biraz daha üzerine gidilince daha çok ahtapot kolları ortaya çıkmaya başladı. Bu Türkiye için biraz sürpriz oldu. Çünkü bu kadar üzerine gidilmezdi. Çünkü Siyasal iktidarlar kendilerine yönelik yapılacak darbelerden korkardı. Yani bu korkuların da yersiz olmadığının 28 Şubatta, 27 Nisan muhtırasında, yargı darbelerinde gördük. Böyle bir ortamda Ergenekon ortaya çıktı . Şimdi bekleyip göreceğiz. Ne kadar mesafe kat edilecek, savcılara ne kadar yetki verilecek, savcılar nereye kadar gidebilecek..... Yani Ergenekoncular kendi içlerinden şu anda gülüyor da olabilirler. Kendinden emin ve köşelerinde sonucu bekleyenler de olabilir. Yani sonuçtan da kesin emin olamıyorsunuz. Birde sivil siyasete bu kadar yargı müdahalesi olunca, fazlada ümit var olamıyorsunuz. Bu yargı kendini de deşifre edecek Ergenekon olayını ne kadar ortaya çıkaracak, açıkça bu soruda var.

Ayrımsızlar: Efendim 12 Şubat 2008 tarihinde Türkiye'nin değişik siyasi görüşlerinden, inanışlarından, yaşam biçimlerinden insanlar bir araya gelip bir grup kurdular ve adına da Ayrımsızlar dediler. Ve ülkesini seven, diğerlerinin tercihine, inanışına, görüşüne karışmayan herkes bizim kardeşimizdir dediler. Ve amaç olarak da kişisel hak ve özgürlükleri savunmak, ülke içi kutuplaşmaları engellemek, insan hakları, özgürlük ve barış gibi kavramları yaymak olarak belirlediler. Buna göre Ayrımsızlar hakkındaki düşünceniz ?

Ömer Faruk GERGERLİOĞLU: Ayrımsızların çabası güzel bir çaba. Hakikaten Türkiye de olması gereken bir çaba. Ve olması gerekende bu. Türkiye de çeşitli kimlikler var. Kalkıp, ben sademe kendi kimliğimi tanırım, diğerlerini tanımam diyemezsiniz. Böyle bir yaklaşım doğru değil. Adaletli olan, gerçekten herkesin hak ve hukukunu gözeten bir anlayış. Bu noktada güzel bir çalışmayı başlatmışsınız. Bu kadar gerin bir ülkede, bu kadar sorunların olduğu bir yerde olgun, istikbale barışçı bir şekilde bakan bir anlayış ortaya koymuşsunuz. İnşallah hayırlı çalışmalar yaparsınız.

Ayrımsızlar: Efendim siz de bir Ayrımsız mısınız?

Ömer Faruk GERGERLİOĞLU: Yani bizde kurum olarak bunları savunuyoruz. Bir birey olarak tabi ki bende bir AYRIMSIZIM.
FAALİYET BİLGİLERİKategori Adı Basında MazlumderTarih 2008-06-25
Okunma Sayısı : 3613
Şube ve Temsilcilerimiz
mazlumder-genel-merkez
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği - MAZLUMDER GENEL MERKEZ
Adres: Molla Gürani Mh. Şehit Pilot Mahmut Nedim Sk, No: 5 Kat: 4 Fatih / İSTANBUL (Aksaray Metro Durağı B Kapısı Karşısı)
E-posta: mazlumder[a]gmail.com | Telefon: +90 (0212) 526 2440 | Faks: +90 (0212) 526 2438

Ziyaretçi Sayımız : 4174198