Ankara, 30 Mayıs 2001
MAZLUMDER Genel Sekreteri Ömer Ekşi, Samsun İlahiyat Dekanının Kur'an dersinden geçebilmek için ulusal marşları ezberleme şartını ileri sürmesi ile ilgili olarak aşağıdaki açıklamayı yapmıştır:
REKTÖRLER ÖNCELİKLE OSMAN ZÜMRÜTÜ KINAMALIDIRLAR!
Ömrü konusunda çeşitli spekülasyonlar yapılsa da bilinen odur ki, 28 Şubat darbesi, tıpkı öncekiler gibi varlığını, muhalif gördüğü insanların hak ve özgürlüklerini gaspederek hissettirmiştir. Bu durumdan memnun olanlar ise, girişilen çılgınlıklara, bazen fiilen bazen de hazırolda söyledikleri marşlarla destek çıkmışlardır.
Ne gariptir ki, marş eşliğinde yapılan bu ilkel "tapınmacılığa" ilk kez bir "üniversite"de, İstanbul Üniversitesi'nde; yasakçılığı bilime tercih edebileceğini açıkça söyleyen rektörü önderliğinde başlanmıştır. Hatta o denli ileri gidilmiştir ki, bu üniversitenin çatısı altındaki programlara katılan çeşitli ülke yöneticileri bile marşlarla "esir" alınarak, "28 Şubat sarhoşluğu" tattırılmaya çalışılmıştır.
Aradan geçen bu kadar zamana rağmen, marş söyleme/söyletme, bu kez bir İlahiyat Fakültesinde, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde "ulusal bilinç yaratarak" "devletiyle milletiyle barışık" öğrenciler yetiştirmek amacıyla gündeme gelmiş bulunmaktadır. Projenin mimarı Fakülte Dekanı Prof. Dr. Osman Zümrüt, Kur'an-ı Kerim dersinin haftada bir saatini, "ulusal marşlar" olarak nitelediği "İstiklal Marşı", "Onuncu Yıl Marşı" ve "Gençlik Marşı" gibi marşlara ayırmış ve Kur'an dersinden geçmek için öncelikle bu marşları öğrenmeyi öğrencilere şart koşmuş bulunuyor. Zümrüt'ün yürüttüğü "mantık" ise gayet basit: "Biz bir öğrenciyi Yasin Suresi'ni bilmeyince bırakıyoruz. İstiklal Marşı'nı bilmeyince neden bırakmayalım?" Konuyu kamuoyunun bilgisine sunan gazeteci Gülay Göktürk, bu "savunma" üzerine dekanla iletişim kurma umudunu da kaybettiğini açıkladı.
Anlaşılan Dekan Zümrüt, 28 Şubat bayrağını daha da yükseklere çekme taraftarı. Bunun için de zahmet buyurup yeni yöntemler geliştirmek yerine, en klasik diktatöryel yöntem olan, marşla kişiliği, kimliği ve onuru ezerek insanları teslim alma yoluna gidiyor. Aynı yönteme en son 12 Eylül darbesi sonrası cezaevlerinde başvurulmuştu...
Gelinen nokta, 28 Şubat tırpanında aktif rol alan üniversitelere "kışla" yakıştırmasını uygun gören öğrencileri haklı çıkarmıştır. Tırpanın sapına el atan üniversite yöneticileri ise bugün, gerekçeleri farklı da olsa, tırpan iradesine karşı sokaklara dökülme tehdidini savuruyorlar. Tabii rektörler, tırpanın ucunun kendilerine ve otoritelerine hiç dokunmayacağını sanıyorlardı.
Üniversite yöneticileri, 28 Şubat'ın YÖK ayağına yönelik ilk tepkilerini Anıtkabir'e ortak çıkartma yaparak vereceklerini açıkladılar. Oysa bir süre önce de, 28 Şubat'ın arkasında kenetlenmek için aynı Anıtkabir'e çıkmamışlar mıydı? Meselelerinin Anıtkabir'e çıkmakla çözüleceğini düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Çünkü, başkanları Kemal Gürüz'ün eline o konuda su dökemeyeceklerini en başta bilmeleri gerekir.
Meselelerin çözümü, her alanda olduğu gibi üniversitelerde de yasaklar yerine özgürlükleri savunmak ve bu konuda dayanışma içerisine girmekle mümkündür. Bu noktada atılması gereken ilk adım, ilim yerine ideoloji öğretmenliğine soyunan Samsun İlahiyatın Dekanı Osman Zümrüt'ü kınamak olmalıdır. Zümrüt ilkel girişimini, kendisine bu imkanı sunan ideolojisiyle bağdaştırıyor, hatta bundan haz duyuyor da olabilir. Nitekim öyle de görünüyor. Ancak Zümrüt'ün bu ilkelliği üniversite çatısı altında "akademisyen" kimliğiyle yaptığını unutmamak gerekir. Yarın, bu marşlar üzerinden sizleri de hesaba çekmeyecekleri ne malum?
Zamanında, herhangi bir konuda bir araya gelmeyi "toplu ayin"e fırsat olarak değerlendiren gerek bu üniversitenin, gerekse de diğerlerinin geldiği noktayı bugün tüm kamuoyu çok yakından ve ibretle takip etmektedir."
BASIN BÜROSU