Ankara, 06 Nisan 2000
MAZLUMDER Genel Başkanı Yılmaz Ensaroğlu, Ankara ve Samsun'da gerçekleştirilen operasyonlar sırasındaki insan hakları ihlalleri ve işkenceler üzerine aşağıdaki açıklamayı yapmıştır.
Türkiye'de yıllardan beri süregelen sistematik işkence uygulamaları, son aylardaki toplu gözaltı olaylarıyla yeniden tırmanışa geçmiştir. Hergün yeni bir "örgüt" ortaya çıkarılmakta ya da mevcutların üyeleri olduğu gerekçesiyle onlarca insan, gözaltına alınıp işkencelere maruz kalmaktadır. Yurdun dört bir yanından derneğimize bu yönde iddialar gelmektedir.
Ankara'da, Terörle Mücadele ekiplerinin geceyarısı operasyonlarıyla "Hitbuttahrir" üyesi oldukları iddiasıyla gözaltına aldıkları insanlar, geçen ayın işkence mağduru olmuşlardır. Bu kişilerden Mustafa Aksu ve Haydar Odabaş'ın yakınları derneğimize başvurarak, sözkonusu kişilerin ifadelerinin işkence ile alındığını belirtmişlerdir. Son birkaç gün içerisinde yeni bir operasyon yürüten Ankara polisi, yine "ilkel" yöntemlerle yaklaşık 20 kişiyi "Cihat örgütü" kapsamında gözaltına almıştır. Operasyon, yine bildik gelişmelere sahne olmuştur. Örneğin, operasyonla gözaltına alınan Bilal Akın'ın evinin kapısı -evde ailesi olmasına rağmen- kırılarak girilmiş ve bunun karşılığı olarak da aileye "üç milyon" bahşiş verilmiştir. Bu para kapının tamir edilmesi ve kimseye söylenmemesi karşılığında verilmiştir. Ayrıca, korkudan sinir krizleri geçiren Bilal Akın'ın eşi ve çocuklarının dışarı ile bağlantılara kesilerek saatlerce evde karakol kurulmuş ve televizyon seyredilmiştir.
Aynı operasyon kapsamında gözaltına alınan Fatih Mehmet Güzel de hayati tehlikesi olmasına rağmen hastanede tutulmamıştır. Güzel'in yaralanması basına, "Hasköy'de bir çöp bidonuna bomba koyduktan sonra olay yerinden kaçarken arabada bulunan bombanın patlaması sonucu yaralanma" olarak yansımıştır. 3 Nisan Pazartesi gerçekletiği belirtilen patlamadan şu ana kadar kimsenin haberinin olmaması/duyulmaması dikkat çekicidir. Ancak asıl ilginç olanı, bir şekilde yaralanan Güzel'in, belinde ve omuzunda açılmış delikler dolayısıyla akan kanlar, çenesi kırık, burnu ve kulağı yaralı bir şekilde olmasına rağmen evinden alınarak, hastanede tutulmasından kısa bir süre sonra emniyete götürülmesidir.
Olayın gelişimi endişe vericidir. Aile olayı, Güzel'in yaralı olması nedeniyle polisler tarafından Dışkapı SSK Hastanesi'ne götürülmesinden sonra edilen telefonla öğreniyor. Burada yaraları sarılan ve birkaç dikiş atılan Güzel, ailesinin isteği üzerine polis otosuyla Trafik Hastanesi'ne kaldırılmıştır. Burada ameliyat olması sözkonusu olduğundan Çarşamba için gün verilmiştir. Bunun üzerine aile Güzel'i alarak eve götürmüştür. Bu esnada eve baskın düzenleyen Terörle Mücadele ekipler, Güzel'i, bir odada yaklaşık üç saat sorgulamıştır. Daha sonra Numune Hastanesi'ne kaldırılan Güzel'in yanına telefonla evinden bir refakatçi istenmiştir. Gece oraya gidildiğinde ise, herhangi bir açıklama yapmayan polisler, Güzel'i acilden alarak uzaklaşmışlardır. Ailesi Güzel'in hayatından endişe etmektedir.
Ankara'da insanı hayrete düşüren bu olaylar yaşanırken, Samsum Çarşamba'dan da işkence çığlıkları yükselmiştir. JİTEM elemanları oldukları iddia edilen şahıslarca "irticacı" oldukları gerekçesiyle gözaltına alınan Metin Sevindik, Ahmet Şahin, Ahmet Rençber, Adem Yıldız ve Namı Kemal adlı kişiler, Türkiye genelinde sürdürülen işkence furyasının son kurbanı olmuşlardır. 30 Mart'ta duruşmaya çıkarılan bu şahısları gören yakınları, ayakta duramayacak vaziyette olduklarını belirtmektedirler. Sözkonusu kişilerle gerek yakınları, gerekse avukatları görüştürülmemiştir. Ancak telefonla haberleşme imkanı bulmuşlarsa da yapılan baskılar nedeniyle işkence görmediklerini dile getirmişlerdir. Cezaevinde yapılan görüşmede ise işkence gerçeği bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır. İşkencelerin Metin Sevindik üzerinde yoğunlaştığı, avukatı aracılığıyla derneğimize bildirilmiştir. Sevindik'e, başta cinsel organı olmak üzere elektrik verme, kızgın demirlerle vücudunu dağlama, demirlerle vücudunu törpüleme ve soğuk suya tutma gibi fiziki işkence yöntemlerinin yanısıra, hamının getirilmesi ... vs. psikolojik baskılar uygulanmıştır. Tüm bunlar yetmezmiş gibi Sevindik'e, cezaevi başgardiyanı da dayak atmıştır.
Son birkaç haftada yaşanan bu gelişmeler, Türkiye'nin bilinen, ancak resmi yetkililerce kabul edilmek istenmeyen karanlık yüzüdür. Başta yetkililer olmak üzere, işkence ve benzeri insanlıkdışı uygulamaların hepimize dönük bir silah olduğunu kabullenmediğimiz sürece de bu karanlık yüz, umutlarımızı esir almaya devam edecektir. O bakımdan bu metin, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, Cumhuriyet Savcıları ve konuyla ilgili tüm resmi çevreleri harekete geçirmeye dönük açık bir davettir. İşkence aletlerinden bir tanesinin "sopa" olduğunu artık biliyoruz; ancak, hem diğer "aletleri" hem de işkencecileri henüz tanımıyoruz...
BASIN BÜROSU