Sayı : Ankara, 24 Ağustos 2000
Konu : MGK'ya sunulan raporlarla ilgili haberler
Sayın
Ahmet Necdet SEZER
Cumhurbaşkanı
23 Ağustos 2000 günü yapılan Milli Güvenlik Kurulu'na askerlerin iki rapor sunduğuna ve bu raporların içeriğine ilişkin olarak bugünkü gazetelerde birtakım haberler yer almıştır. Bu raporlarda derneğimizin de adının geçmesi, bu mektubu yazmayı zorunlu kılmıştır.
28 Şubat, aslında dünkü gibi bir MGK toplantısının tarihidir; ancak ulusal ve uluslararası kamuoyunda, bir sürecin başlangıcı ve "post-modern darbe" olarak tanımlanmıştır. 28 Şubat sürecinin hazırlanmasında ve sürdürülmesinde en önemli araç olarak medya kullanılmıştır. Bugün medyada yer alan söz konusu haberler de, medyanın bu kötü kullanımının son örnekleridir.
MGK görüşmelerinin gizliliği esasına rağmen, hangi güçlerin böylesine hukuk tanımazlığı pervasızca sürdürebildiğini aslında tüm kamuoyu bilmekte, ancak seslendirememektedir. MGK toplantılarında da, bu hukukdışılığın hesabının sorulamadığı anlaşılamamaktadır.
Tespit edebildiğimiz kadarıyla bugünkü iki gazetede yer alan haberler doğruysa, ülkemizin önemli istihbarat örgütlerinde de, iç tehdit/iç düşman korkusu vahim boyutlara ulaşmış demektir ve bu örgütler, istihbarat yapmak yerine hukukdışı yöntemlerle raporlar üretmektedirler. Geçmiş yıllarda da derneğimiz bu tür raporlarda; düzenlemediği, katılmadığı, hatta karşı çıktığı birtakım kitle eylemlerinin faili olarak açık bir biçimde gösterilebilmiştir. Örneğin yaklaşık üç milyon kişinin katıldığı ifade edilen "inanca saygı, düşünceye özgürlük" adlı el ele zincir eylemine katılanlar hakkında, yine bir "büyük gazete"ye sızdırılan bir raporda, yargıya açık baskı ve müdahale içeren ifadelerin yer alması üzerine dönemin Başbakanına bir mektup yazılmış ve ertesi gün hem derneğimiz, yargı kararı olmaksızın basılmış ve hem de daha sonra bu tür istihbarat raporlarında hedef gösterilmiştir.
Dünkü MGK toplantısında askerler tarafından sunulduğu ileri sürülen raporlarda MAZLUMDER'le ilgili haberlerin bir kısmı, çifte standartsız bir insan hakları mücadelesini önemseyen her insan hakları örgütünün gündemine alması gereken bir hukuk mücadelesi içerisinde yer alabilecek faaliyet türleridir. Ama bu raporlarda, bugüne kadar Genel Yönetim Kurulumuzun gündemine hiç gelmemiş birtakım hayali projeler, daha doğru bir deyimle iftiralar da yer almaktadır.
İnsan hakları ihlallerine uğrayan kişilerin psikolojik durumlarını açıklayan raporlar hazırlamak, insan hakları örgütlerinin doğal görevleri arasındadır. Ancak bugüne kadar MAZLUMDER'in böyle bir hazırlığı olmamıştır. AİHM, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin bireysel başvuru hakkını yurttaşlarına tanıdığı ve Türkiye'nin de yargıç gönderdiği bir yargı organıdır. İç hukuk yollarını tüketen her yurttaşımız, AİHM'ne başvuru hakkına sahiptir. MAZLUMDER'in bu hakkın kullanımını özendirmeye dönük herhangi bir özel programı da yoktur. Ancak; bu tür bir çalışma içerisinde olanları, hukukun, bağımsız yargının denetiminden kaçarak yargıyı kendi denetimleri altına almak ve bir siyasal araca dönüştürmek isteyenler suçlayabilirler. Hukuk devletinden, hukukun üstünlüğünden yana olanların böyle bir suçlamada bulunmak, akıllarından bile geçmez.
MAZLUMDER, özel olarak Türkiye'deki, ama genel olarak tüm dünyadaki insan hakları ihlallerini izlemekte ve bunu ilgililere ve kamuoyuna iletmektedir. "Kim olursa olsun zalime karşı, mazlumdan yana" olmayı temel ilke edinmiştir. Herhangi bir alanda yaşanan ihlaller, MAZLUMDER açısından özel bir öneme ve önceliğe sahip değildir. Haksızlığa uğramış birey veya toplulukların, nasıl bir hak arama mücadelesi verecekleriyle MAZLUMDER ilgilenmez. Aksine MAZLUMDER, haksızlığı yapanlarla haksızlığa uğrayan ya da uğradığını ileri sürenler arasında tarafsızlığını korumaya ve sadece hukuku esas almaya özen göstermektedir. Bunun için de çalışmalarını haksızlığı tespit ve ifşa ile sınırlamaktadır. Bunun tersine tek bir örnek gösterilemez. Ancak insan haklarını ihlal etmeyi bir yönetim pratiği haline getirmiş yöneticiler, hukukdışı uygulamalarının kamuoyuna duyurulmasından bile rahatsızlık duymakta ve derneğimizi hedef göstermekten çekinmemektedirler. Bu yüzden de yine hukuka aykırı bir biçimde telefonlarımız sürekli dinlenmekte, üyelerimiz baskı altına alınmakta, MAZLUMDER'e üye olmak yüzünden insanlar zaman zaman suçlanmakta ve bu tür raporlarda derneğimize pekçok iftiralar atılmaktadır. Nitekim son haber konusu yapılan raporlarda da derneğimiz BM ve ABD ile ilişkilendirilmekte, Avrupa'da hem de "birçok" büro açtırılarak Türkiye'den ziyaretler planlandığı söylenebilmektedir. Bunlarla bir taraftan MAZLUMDER'in dış güçlerle işbirliğine ilişkin bir imaj oluşturularak kamuoyundaki itibarı zedelenmek istenmekte, diğer taraftan "irticacı dernek ve vakıflar"la toplantılar yaptırılarak hedef gösterilmektedir. Oysa bunların hiçbirisi çalışma programımızda yer almamaktadır.
Sonuç olarak bu mektup; herhangi bir korku ya da panik sonucu değil, güvenlik güçlerimizin ve istihbarat örgütlerinin halinden, güvenliğimiz ve geleceğimiz açısından duyduğumuz kaygılar ve üst düzey yöneticilerimizin gerçek dışı raporlarla yönlendirilmesinden ötürü duyduğumuz üzüntü dolayısıyla yazılmıştır. Ancak geçmiş yıllardaki deneyimlerimiz, hedeflenen kuruluşlar üzerinde hukukdışı operasyonlarla baskı oluşturulması amacıyla bu tür yayınların yaptırıldığını ortaya koymaktadır. Bu nedenle; önümüzdeki günlerde derneğimize dönük yeni baskıların meydana gelmesi halinde, bunu yadırgamayacağımızı ve sorumlusu olarak da bu tür raporları hazırlatıp MGK'ya sunanları ve gerçek dışı bilgilerle hem MGK'yı yönlendirenleri, hem de sorumluluğunu yerine getirmeyenleri göreceğimizi bilgilerinize sunarım.
Saygılarımla
Yılmaz Ensaroğlu
Genel Başkan