Suriye’nin kuzey sınırında 9 Ekim 2019 tarihinde “Barış Pınarı Harekatı” adıyla, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Suriye Milli Ordusu (SMO) tarafından, Suriye Demokratik Güçleri (SDG) / YPG’ye karşı askeri bir operasyon başlatılmıştır.

2011 yılında başlayan Suriye iç savaşı sebebiyle büyük bir mülteci dramının yaşandığı, gerek Türkiye gerekse Suriye tarafında yerlerinden edilmiş pek çok Suriyelinin bulunduğu açık bir gerçektir. Vurgulamak ve hatırlatmak gerekir ki hangi gerekçelerle olursa olsun hiçbir müdahale ve operasyon mevcut dramı artırmamalı, sivillerin yaşam ve güvenlik haklarının korunmasına azami dikkat gösterilmelidir. Temel inanç değerlerimizin ve insan haklarının gereği budur.

Sivillerin korunması için etkin güvenlik önlemleri almak, askeri personelin veya işbirliği yapılan grupların kasten veya ihmalen sivillere zarar verdikleri yönündeki iddiaları etkin bir şekilde soruşturmak “devlet" olmanın gereğidir.

Operasyon başladıktan sonra Suriye’nin Tel Abyad, Resulayn ve diğer merkezlerinden Şanlıurfa’nın Akçakale, Ceylanpınar ve Suruç ilçelerine ve Mardin’inin Nusaybin ilçesine yönelik düzenlenen havan ve roket saldırılarında yirmiyi aşkın sivil hayatını kaybetmiş ve kırk civarında sivil de yaralanmıştır. Hükümet kaynaklarına göre 650’yi aşkın roket ve havan saldırısı yapılmıştır. Bu tür saldırıların önüne geçilmesi ve sivil halkın güvenliğinin sağlanması temel beklentilerimizdendir.

Suriye tarafında ise TSK’nın hava saldırıları veya SMO birliklerinin faaliyetleri neticesinde sivillerin öldürüldüğüne dair çeşitli görüntü ve haberler sosyal medyaya yansımaktadır. Bu haberlerin etkin bir şekilde incelenip, iddialar doğruysa kastı veya kusuru bulunan kişiler hakkında yasal işlem başlatılmalıdır.

Operasyon sürecine dair özel olarak vurgulamak gerekir ki:

• Mardin'in Nusaybin ilçesi başta olmak üzere, sınır içerisinde güvenlik sebebiyle farklı yerleşim yerlerine göç etmek zorunda kalan aileler için kriz merkezleri oluşturulmalı, mülki idare amirleri tarafından doğrudan maddi destek ve diğer olanaklar sağlanmalıdır.
• Operasyon bölgesindeki sivil yerleşim yerlerinde kalan sivillere yönelik taciz, darp veya keyfi özgürlük ihlallerinin yaşanmaması, sivillere ait evlere zorla el konulmaması için gerekli tedbirler alınmalıdır.
• Evlerini güvenlik gerekçesiyle terk etmek zorunda kalan Suriyeli ailelere güvenli geçiş hakkı tanınmalı, kendilerine insani yardım ulaştırılmalı ve en kısa sürede evlerine geri dönebilecekleri ortam ve imkan sağlanmalıdır.
• Milli Savunma Bakanlığı tarafından, öldürülen kişilerin sayılarına dair yapılan düzenli açıklamalar, meselenin bir açık artırmaya dönmesine yol açmakta, toplum üzerinde negatif etki meydana getirmektedir.
• Operasyon şartlarında kullanılan milliyetçi – ırkçı nefret söylemi ve dezenformasyonlar; Kürtler ve Türkler arasında duygusal kırılmaları arttırmakta, bir arada yaşama ortamına zarar vermektedir. Son birkaç günde Kürtçe konuştuğu için darp edildiği hatta öldürüldüğü iddia edilen kişilere ilişkin haberler durumun vahametini göstermesi açısından dikkatle ele alınmalıdır. Aklıselim ile hareket edilmeli, sonradan onarılması imkansız söylemler kullanılmamalıdır.
• Askeri operasyonu şiddete başvurmadan eleştirenlere yönelik yargı süreci başlatılması ve gerçekleşen tutuklamalar, içeriğine katılıp katılmadığımızdan bağımsız olarak ifade özgürlüğü ihlalidir. Hukuk devletinde her vatandaş, şiddete başvurmadan düşüncelerini açıklama hakkına sahiptir.

Sonuç olarak MAZLUMDER; askeri operasyon ve çatışmalarda sivillere ve sivil yerleşim alanlarına azami özen gösterilmesini, hukukun tüm taraflar açısından ihlal edilmemesini, temel hak ve özgürlüklerin korunması için gerekli tedbirlerin en güçlü şekilde alınmasını talep etmektedir.

MAZLUMDER