Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından Adalet ve
Kalkınma Partisi'nin kapatılması talebiyle Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru
ile ilgili olarak MAZLUMDER İstanbul Şube Başkanı Ayhan Küçük tarafından
aşağıdaki açıklama yapılmıştır.
HUKUK
VARSAYIMLARA ve İDEOLOJİLERE FEDA EDİLMEMELİDİR
Türkiye'nin demokrasi tarihinde kara leke olan siyasi
partileri kapatma davalarına maalesef bir yenisi daha eklenmiş bulunmaktadır.
Bazen dini, bazen etnik, bazen siyasi sebepler gerekçe gösterilerek siyasi
partilerin kapatılmasına bir son verilmelidir.
Ülke tarihinde tekrar
tekrar izlemek zorunda bırakıldığımız film, ülkenin sadece ekonomik ve sosyal
dengesini bozmakla kalmayıp, ulusal ve uluslararası arenada yıpranmasına da
sebep olmaktadır.
Siyasi partiler demokrasilerin vazgeçilmez
unsurlarıdır. Yapılan son seçimlerde neredeyse her iki seçmenden birinin oyunu
almış bir siyasi partiye -tam da sivil anayasa çalışmalarının gündeme taşındığı
sırada- kapatma davası açılması, demokrasiye ve örgütlenme özgürlüğüne vurulmak
istenen bir ket olup, manidardır.
"Laikliğe aykırı eylemlerin odağı
olmak" gibi soyut bir iddia ile iddianame hazırlamak dahi hukuki bir vahamettir.
Dünya literatüründe dini özgürlüklerin garanti altına alınması, kimsenin
inanışından dolayı ayrımcılığa maruz bırakılmaması anlamına gelen laiklik
ilkesi, maalesef ülkemizde dinsizlik -hatta daha da öte din düşmanlığı- olarak
tanımlanmaya çalışılmakta, hak ve özgürlüklerden yana söylemlerde bulunan
kişiler, kuruluşlar ve siyasi partiler laiklik ilkesinin mantığına aykırı bir
şekilde cezalandırılmaktadır.
Cumhuriyet yönetiminin sadece laiklikten
ibaret sayılması, demokrasi, halk iradesi, hukukun üstünlüğü, hak ve
özgürlüklerin teminat altında olması, sosyal devlet gibi nitelikleri yok sayarak
"laiklik korumacılığı" yapılması, hele ki bu hedefe giderken yargının
kullanılması kabul edilemez bir yaklaşımdır.
Son günlerde bulundukları
makamın ve sorumluluklarının gereğine aykırı şekilde bazı yargı mensupları
tarafından, darbeleri ve idamları övücü açıklamalar yapılması hukuka ve hukukun
tecelli edeceği yer olan yargı makamlarına olan güveni zedelemekte, "Türkiye
Yargıçlar Devleti mi yapılmak isteniyor?" sorusunu akıllara getirmektedir.
Uygulamaların en kabul edilemez kısmı ise bu işlemlerin "Türk Milleti
Adına" karar vermesi gereken mekanizma tarafından yapılıyor olmasıdır. Yargı
mensuplarının tek kaygısı "hukukun korunması" olmalıdır. Farklı kaygılar
güdülerek, varsayımlar üzerinden, zamanlaması hesap-kitaba dökülerek yapılan
işlemler hukukun doğal refleksi değil, farklı amaçların olabileceği ihtimalini
akıllara getirmektedir ki; bu da yargının saygınlığını zedeleyecek bir
hadisedir.
Anayasa Mahkemesi tarihi bir imtihanın eşiğindedir.
Mahkemenin, hukukun üstünlüğünden, hak ve özgürlüklerden yana tavır alacağına
olan inancımızla, yapılacak değerlendirmede, konu ile ilgili anayasa
değişikliğinin göz ardı edilmeyeceğini ve kamu vicdanını yaralayan bir karar
verilmeyeceğini umut ediyoruz.
MAZLUMDER İstanbul Şube Başkanı Ayhan Küçük