F Tipi cezaevlerine karşı bazı tutuklu ve hükümlülerin girdiği açlık grevi ve ölüm oruçlarında ölü sayısı 21'e ulaştı. Bu sayının her geçen gün daha da artacağı anlaşılmaktadır.
Bu ortamda sadece hükümet değil, tüm kamuoyu, TBMM, basın ve insan hayatına değer verdiğini düşünen herkes sorumluluk taşımaktadır. Bunun için bir kez daha ve çeşitli alanlarda çalışan sivil toplum örgütlerinin temsilcileri olarak sesleniyoruz: Gözlerimizin önünde insanların birer ikişer ölmesine sessiz kalmayalım. Ne kadar güç bir dönemden daha geçiyor olursak olalım hiçbir sorun, hiçbir kriz, çocuklarının her an ölüm haberini bekleyen ailelerin sorunundan daha önemli sayılmamalıdır.
İnsana ve insan hayatına değer veren herkes ölümleri durdurmak için çaba göstermeli ve bu kabusa son vermek için elinden geleni yapmalıdır. Adalet Bakanlığı'nı ve hükümeti, "devletin itibarı"nı insan hayatından üstün tutan malum anlayıştan bir an önce vazgeçmeye çağırıyoruz. Hiçbir devletin itibarı, kendi vatandaşlarının ölümü pahasına bir uygulamayı ısrarla sürdürmekle artmaz. İnsan cesetleri üzerine huzurlu bir cezaevi de, barışın hakim olduğu siyasi bir sistem de kurulamaz.
Tüm bunlar karşısında tüm sorumlular, ölümlerden üzüntü duyduklarını söylemekle yetinmekte ve yine muhalefetin, tutukluların, hukukçuların ve insan hakları savunucularının görüşlerini tamamen gözardı ederek birtakım yasal düzenlemeler yapmaktadırlar. Nitekim TMK 16.maddede yapılan değişiklikte cezaevlerinin ortak alanlarının kullanılması, spor ve sosyal aktivitelere katılması, hükümlüler yönünden bir hak olarak değil; öngörülen iyileştirme ve eğitim programları çerçevesinde sağlanan bir imkan olarak düzenlenmiştir. Bunun kabul edilmesi mümkün değildir.
Bu durumda, devletin hazırladığı "iyileştirme ve eğitim" programlarına katılmak istemeyen hükümlüler ortak alanları kullanamayacak, örneğin spor yapamayacaktır. Oysa cezaevlerindeki ortak alanların kullanılması, hiçbir ön koşula bağlanmaksızın tüm hükümlüler açısından genel kural olmalıdır.