Barış Hava Kadar Su Kadar Ekmek Kadar Hayatidir ve Ertelenemez!


6 Eylül 2015’te Hakkari ili Dağlıca bölgesinde PKK tarafından askeri konvoyun geçişi sırasında yapılan mayınlı saldırıda 16 asker hayatını kaybetti. 8 Eylül 2015 tarihinde de Iğdır’da polisleri taşıyan servis aracına PKK tarafında yapılan mayınlı saldırıda 14 polis hayatını kaybetti. TSK’nın mukabil saldırılarında yaklaşık bin kişinin hayatını kaybettiği bildiriliyor. Çatışmasızlık sürecinin bittiği yaklaşık 2 aylık sürede her iki taraftan ve taraf olmayanlardan kaç can heder oldu tam olarak bilmiyoruz. Hayatın kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar, ailelere başsağlığı diliyoruz. 

Özel güvenlik bölgeleri, sokağa çıkma yasakları, 4 Eylül’den bu yana Cizre’nin tamamen dünyadan yalıtılması ve ev ev çatışmalara sahne olması, çatışmaların artık neredeyse tamamen sivil yerleşim alanlarında yaşanması, sivillerin hedef yapılması, ülkenin geri kalanında Kürt illerine yolcu taşıyan otobüslere ve Kürt işçilere, evlerine ve işyerlerine yapılan saldırılar gibi toplumsal linçlerin yaşandığı bir karanlığa doğru savruluyoruz. Şiddetin sadece çatışan tarafların silahlı unsurları arasında değil sivil toplumsal kesimler arasında yaygınlık kazanması, belki de ilk defa, bu ülkede, iyi kötü yapmayı becerebildiğimiz demokratik başarılardan biri olan ilan edilmiş bir seçimin yapılamamasını ve bunun komplikasyonlarıyla yüzleşmemizi gündeme getirebilir.

Hamaset, nefret, savaş çığlıkları, döşenen mayınlar, karşılıklı saldırıla arasında sadece insanlarımız hayatını kaybetmiyor, aynı zamanda geleceğe, ne eşit vatandaşlığın tesisi ve toplumun geri kalanınca kabulü adına ne de kardeşlik adına onarılması çok güç yaralardan ve unutulmaz nefretlerden başka bir şey kalmıyor. İnsanlığımızı yitiriyoruz.

1984’ten bu yana yaşadığımız, hukuka uygun veya uygun olmayan tüm savaş yöntemlerinin tecrübesi açıkça göstermiştir ki taraflardan yek diğeri ne öldürmekle tüketiliyor, ne cezaevlerine atılmakla caydırılıyor ne de tamamen ülke dışına çıkarılması mümkün olabiliyor. Çünkü mesele askeri bir mesele veya bir asayiş meselesi olmayıp tamamıyla siyasi bir meseledir. Siyasi meselelerin çözümleri doğru siyasi yöntemleri kullanmakla olur. Eğer toplumun bir kısmının geri kalanı ile kendini kıyasladığında, eşit vatandaşlık duygusuna kapılmasını engelleyen uygulamalar var ise, derhal düzeltilmelidir. Temel haklara dair taleplerinin yerine getirilmesinde bir aksama veya direnç var ise, derhal halledilmelidir. Bu konularda gecikmenin mazereti olmaz; ileri sürülen bir mazeret varsa, bilinmelidir ki bu mazeret, ne dinde ne de seküler hukukta meşrudur. Ayrıca yine bilinmelidir ki, şiddeti bir hak arama yöntemi olarak görmüyoruz. Şiddet, sadece karşı şiddete, şiddetin toplumsallaşmasına yaygınlaşmasına neden olmakta, toplumsal bütünlüğe ve geleceğimize tehdit oluşturmaktadır.      

Çatışan taraflara, çatışmasızlığı kimin bozduğu polemiğine girmeden, çatışmaların hem şu anki hem de gelecekteki maliyetlerini dikkate alarak, derhal koşulsuz ateşi kesmeleri çağrısında bulunuyoruz.

2013 yılının başından 2015 yılının Temmuz ayına kadar yaşanan süreç gösterdi ki, konuşmak mümkündür ve konuşarak yol alınabilmektedir. Sürecin eksik kalan taraflarından biri, bir izleme heyetinin hakemliğinde yürütülmemiş olması idi. Sorunun uluslararasılaşmaya müsait boyutu dikkate alınarak, hemen, Türkiyeli makul ve adil şahıs ve kurum temsilcilerinden müteşekkil bir heyet gözetiminde kaldığı yerden görüşmelere başlanılmalıdır. Aksi takdirde karmaşıklaşan ve ağır beşeri tabloları karşımıza getirecek olan çatışmalar büyük devletlerin gözetimini dayatabilir. Sürecin diğer eksik tarafı ise, barışın toplumsallaşmasından çok liderlerin kültü üzerinden yürütülmesi ve normalleştirmenin sağlanamaması idi.

Şimdi, 1984’ten bu yana yaşadığımız ve bir işe yaramadığını öle öle, öldüre öldüre denediğimiz çıkmaz sokağa girmeye ve kan bataklığında boğulmaya mı yoksa bir işe yaradığını son 2,5 yılda denediğimiz sürece mi devam edeceğimizin kararını vereceğiz. Biz diyoruz ki ölmeyi değil yaşamayı, eşitsizliği değil eşitliği, ayrılığı değil birliği seçelim. Barış hava kadar, su kadar ekmek kadar hayatın temelidir. Barışı seçelim. Barış yoksa kimseye huzurlu hayat yok. Nerede yarım kaldıysa müzakerelere oradan devam edelim ve herkese eşitlikçi ve barışçı bir hayatı tesis edelim. Bir an önce 78 milyon insanın, insan odaklı ve adil olduğu hususunda müsterih olacağı yeni anayasa çalışmalarına başlanacağı siyasal aktörler tarafından ilan edilmelidir. Bu, kardeş olarak, komşu olarak, ortak vatanı bin yıldır kullananlar olarak en akla uygun olanı en yakışanı en tecrübe edilmiş ve başarılmış olanıdır. 

 

Ahmet Faruk ÜNSAL

MAZLUMDER Genel Başkanı

FAALİYET BİLGİLERİKategori Adı Basın AçıklamalarıTarih 2015-09-09
Okunma Sayısı : 2190
Şube ve Temsilcilerimiz
mazlumder-genel-merkez
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği - MAZLUMDER GENEL MERKEZ
Adres: Molla Gürani Mh. Şehit Pilot Mahmut Nedim Sk, No: 5 Kat: 4 Fatih / İSTANBUL (Aksaray Metro Durağı B Kapısı Karşısı)
E-posta: mazlumder[a]gmail.com | Telefon: +90 (0212) 526 2440 | Faks: +90 (0212) 526 2438

Ziyaretçi Sayımız : 4643922