TRABZON EMPATİ GRUBU - TÜRKIYENIN AB SÜRECİNDE UYUM SORUNLARI

TRABZON EMPATİ GRUBU
"Türkiye'nin AB Sürecinde Uyum Sorunları"

09-11 Haziran 2000

"ULUS DEVLET VE FARKLILIKLAR : DİN, KÜLTÜR"

Yılmaz ENSAROĞLU

MAZLUMDER Genel Başkanı

Öncelikle, "Türkiye'nin Avrupa Birliği Sürecinde Uyum Sorunları" konulu sempozyumdan ötürü Trabzon Empati Grubunu yürekten kutluyor ve şükranlarımı sunuyorum; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sempozyumun bu oturumunda sadece bir insan hakları sorununu tartışamayacağız. Çünkü hukuk, ahlak ve genel olarak insan hakları, bir güç mücadelesinden başka birşey olmayan uluslararası politikada, bir pazarlık malzemesi, bir baskı aracı olarak kullanılmaktadır.

On yıllara dayanan Türkiye'nin AB sürecini ve altı aylık "aday ülke" sürecini, hangi kriterlerin belirlediği, kolaylıkla anlaşılamamaktadır. Lüksemburg Zirvesi'nden kısa bir süre önce AB Dönem Başkanı Lüksemburg Dışişleri Bakanı ile; Helsinki Zirvesinden bir gün önce de Karma Parlamento Komisyonu Başkan ve Üyeleri ile doğrudan görüşmüş ve yaklaşık on yıldan beri de örgütlü insan hakları mücadelesinin içinde olan bir birey olarak ben, Lüksemburg Zirvesi sırasında olmayan nelerin Helsinki Zirvesi toplanırken keşfedildiğini ve Türkiye'nin aday ülkeler arasına alınmasına karar verildiğini altı aydır anlayabilmiş değilim.

Şunu söylemek istiyorum: Öyle sanıldığı gibi hukuki ve ahlaki açıdan tutarlı ve belirlenmiş birtakım ilkelerin ve kriterlerin ışığında gelişen ve gelişecek olan bir süreçten çok, çıkarların ve konjonktürün belirleyeceği bir süreçle karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum. Öte yandan; -paradoksal bir biçimde- bu sürecin, hangi çıkarlara alet edilirse edilsin; ne kadar uzatılırsa uzatılsın; Türkiye'nin insan hakları sorununun çözümlenmesine; Türkiye'de insan haklarının geliştirilip korunmasına önemli katkılar sağlayacağına da inanıyorum.

AB-Türkiye ilişkilerine bakıldığında; AB'nin ve AB üyesi ülkelerin, Türkiye'nin insan hakları sorunları karşısında ilkeli, tutarlı ve istikrarlı politikalar geliştiremediği görülmektedir. Tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi AB'ne üye ülkelerin insan hakları politikalarının belirlenmesinde de, ekonomik ya da siyasal çıkarların temel belirleyici faktörler oldukları bilinmektedir. Kaldı ki AB'nin, üye ülkelerdeki azınlıklarla ilgili insan hakları politikalarında tartışılması gereken, kabul edilmesi mümkün olmayan birtakım uygulamalar da hala sürmektedir. Örneğin entegrasyon ile asimilasyon; entegrasyon ile farklılıkların ve çeşitliliğin korunması arasındaki sınır, hala belirsizliğini korumaktadır.

Türkiye'nin "bize özgü koşullar" gerekçesiyle "bize özgü" demokrasi, laiklik, hatta insan hakları anlayışı olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla Türkiye-AB ilişkilerindeki ilk uyumsuzluk, özellikle Kopenhag Siyasi Kriterlerinin temel kavramlarına yüklenen tanımlarda ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, ortaklık müzakerelerinin sağlıklı sürdürülebilmesi için, öncelikle dilde ve terminolojide uyumun sağlanması gerekmektedir.

AB'ne tam üyelikte, Türkiye resmi toplumunun, sivil toplum kadar istekli olmadığı anlaşılmaktadır. İktidarı elinde tutan güçler, açıkça seslendirmeseler de, yıllardır ellerinde tuttukları ve halkla paylaşmadıkları iktidarı, yeni ortaklarıyla da paylaşmak istememektedirler. Bu bakımdan bir taraftan Türkiye'de insan haklarını devletleştirmekte; diğer taraftan da Kopenhag siyasi kriterlerinin de "Türkiye'ye özgü" yeni düzenlemelere tabi tutulmasını sağlamaya çalışmaktadır. Bu noktada AB'nin ne kadar ilkeli ve kararlı davranacağı bilinmemektedir. Ancak AB'nin 1998 ve 1999 Türkiye İlerleme Raporları'na bakıldığında, umut kırıcı sapmaların ip uçları görülmektedir.

Söz konusu raporların, insan hakları konusunda bazı önemli tespit ve yorumlar içermekle birlikte, Türkiye'nin insan hakları sorunlarını son derece seçici bir yaklaşımla ele aldığı, Türkiye'nin tüm insan hakları sorunlarını bir tek Kürt sorununa indirgediği, ordunun yönetimdeki ağırlığına ve MGK'nın yapısına yönelik eleştirilerin hemen yanına, bunların Türkiye'deki laikliği güçlendirmek amacıyla yapıldığını ekleyerek adeta o "kabul edilemez" ağırlığı olumladığı; çok ufak birtakım düzenlemeleri, çok köklü reformlar olarak tanımladığı (DGM) ve bazı sorunlu alanlarda da tamamen Türkiye'deki resmi söylemi tekrarladığı (işkence) görülmektedir.

Eğer AB, Türkiye ile ilişkilerini ve ortaklık müzarekerelerini, evrensel insan hakları standartlarını ve Kopenhag Kriterlerini esas alarak sürdürmez de birtakım ortak çıkarlar etrafında işbirliğini geliştirirse; bir diğer deyişle insan haklarını ve Kopenhag Kriterlerini çıkarlara feda ederse; bu birlikteliğin Türkiye'deki mevcut ulus devlet anlayışını, onun yıllardır sürdürdüğü yeniden homojen bir toplum yaratma politikalarını ve ülkemizdeki farklı dinlerin ve kültürlerin gelişip korunmasına herhangi bir katkısı olmayacağını söylemek mümkün...

FAALİYET BİLGİLERİKategori Adı Seminer & Panel & KonferansTarih 2004-08-27
Okunma Sayısı : 4841
Şube ve Temsilcilerimiz
mazlumder-genel-merkez
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği - MAZLUMDER GENEL MERKEZ
Adres: Molla Gürani Mh. Şehit Pilot Mahmut Nedim Sk, No: 5 Kat: 4 Fatih / İSTANBUL (Aksaray Metro Durağı B Kapısı Karşısı)
E-posta: mazlumder[a]gmail.com | Telefon: +90 (0212) 526 2440 | Faks: +90 (0212) 526 2438

Ziyaretçi Sayımız : 4645597