AİHM sinin Refah Patisinin Kapatılması hk.başvurusunun reddi Kararı

Ankara, 01 Ağustos 2001

MAZLUMDER Genel Başkanı Yılmaz Ensaroğlu'nun, AİHM'nin RP ile ilgili kararı üzerine yaptığı basın toplantısı metni :

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Refah Partisi'nin kapatılmasını, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)'nin 11. maddesine uygun bularak başvuruyu reddetmesi, adalete, evrensel hukuk ilkelerine, insan haklarına ve insan haklarının uluslararası düzeyde korunması çabalarına aykırıdır. Bu karar, Türkiye'de laiklik adına din ve vicdan özgürlüğünün baskı altında tutulmasını ve toplumun bir bölümünün sivil ve siyasal haklarının ihlal edilmesini meşrulaştırıcı niteliğinin yanısıra, AİHM'nin "parti kapatma"ya ilişkin bugüne kadarki yerleşik içtihatlarına ve AİHS'nin 11. maddesine de aykırıdır. Bu yönüyle karar, insan hakları ihlallerine, özellikle din ve vicdan özgürlüğüne yönelik ihlallere yeşil ışık yakacaktır.

Bu kararıyla Mahkeme, RP'nin kapatılması konusunda Türkiye'deki resmi söylemi tekrarlamakta ve kapatma kararını "demokrasiyi veya Sözleşme'deki hakları ortadan kaldırma çabasının engellenmesi" olarak anlamak istemektedir. Mahkeme, bu partinin laiklik ilkesine farklı bir anlam vermek "bahanesiyle" hareket ettiğini, "iktidara gelmek ve iktidarda kalmak için şiddete başvurma konusundaki konumunu "şüpheli bıraktığını"nı ileri sürmektedir. Oysa Türkiye'deki laiklik uygulamasından şikayet etmek veya onun insan hakları ihlalleri üreten içeriğine itiraz etmek için bahaneye ihtiyaç yoktur ve AİHM'nin onyıllardır Türkiye siyasetinde meşru olup, sadece askeri müdahale dönemlerinde kapatılan ve şiddete başvurmayan partilerin oluşturduğu bir siyasi çizginin bu konudaki tutumunu şüpheli bıraktığına inanması düşündürücüdür. Dahası, bu partinin kapatılmasının öncesindeki 28 Şubat müdahalesini görmemektedir. Mahkeme ayrıca, bu partinin "Sözleşme'de ifadesini bulan değerlerle bariz bir çelişki içinde olan İslam hukukunu (Şeriat'ı) müesseseleştirmek" istediğini ileri sürerek, aslında İslam hukukunu da mahkum etmek istemektedir. Oysa özgürlük karşıtı veya özgürlükçü tek bir "laik hukuk" anlayışı olmadığı gibi, tek bir "İslam hukuku" da yoktur. Mahkemenin İslam hukukuna bakışı, batılı önyargıların tipik bir ifadesi olduğu gibi, bu konuda kullandığı dil de Türkiye'deki ihlalcilerin dilidir.

AİHM'nin bu kararı, ihlalcileri, Avrupa'nın kendilerini destekleyeceği konusunda aşırı bir beklentiye de itmemelidir; çünkü bugün ihlalcilere yeşil ışık yakanlar, yarın ekonomik ve siyasi çıkarları için söz konusu aynı ihlalleri bir şantaj unsuru olarak da kullanabilirler. Unutulmamalıdır ki, geçmişte Türkiye'de devletin Kürt sorununu ortaya çıkaran sayısız ihlalini görmezden gelen ülkelerle, sonradan bu ihlalleri pazarlık ve müdahale aracı olarak kullanan ülkeler aynıdır.

Son olarak bu karar, Türkiye'de insan haklarına dayalı bir hukuk devletine ulaşma konusunda dış dinamiklere ve özellikle de Batı'ya fazla umut bağlayanlar için uyarıcı olmalıdır. İnsan hakları elbette evrensel bir değerdir ve bunun için ulusal sınırları aşan kolektif bir mücadele şarttır. AİHM'nin bu kararı, bu ideali gölgelememelidir. Bu bağlamda bir kez daha vurgulamalıyız ki, insan haklarını güvence altına alacak bir siyasi rejimin tesisi, herşeyden önce bu ülkede yaşayanların iradesine ve çabasına bağlıdır. İnsan haklarını koruma amaçlı ulus üstü organizasyonlar veya devletler, bu konuda her zaman tutarlı ve ilkeli bir çizgi takip etmeyebilirler. AİHM'nin bu çifte standartlı kararı da insan hakları adına bir utanç belgesi olarak kalacaktır. Mahkeme bu kararıyla, aslında en fazla zararı kendisine ve insan haklarının uluslararası düzeyde korunması idealine vermiştir. Ancak burada bir hususu gözden uzak tutmamak gerekir: AİHM, gelecekte insan haklarını gözeten veya zedeleyen başka kararlar da alabilir ve bu kararlar, Türkiye'deki insan hakları standardına olumlu veya olumsuz etkide bulunabilir. Ancak yaşadığımız ülkenin, gerçekten insan haklarının egemen olduğu bir ülke haline gelmesi, insanların düşüncelerinden dolayı mahkum edilmemesi, partilerin kapatılmaması, insanların etnik, dini ve siyasi kimliklerinden dolayı cezalandırılmaması, herşeyden önce bu ülkede yaşayan insanların karar ve iradesine bağlı olacaktır.

AİHM'in RP ile ilgili kararına teknik açıdan bakıldığında ise şu sorunlar görülmektedir :

  • Anayasa Mahkemesinin kararı, AİHM kararı olarak aynen tekrarlanmıştır. İlginçtir, AİHM'deki 4 yargıcın görüşü, Anayasa Mahkemesinin çoğunluk görüşüyle; karşı oy kullanan üç yargıcın görüşleri de yine Anayasa Mahkemesindeki karşı oylarla neredeyse aynen örtüşmektedir. Türk yargıcı dışarıda tutarsak, bu oylamanın asıl sonucu 3-3'tür. Dolayısıyla sorun çözülmüş değildir.
  • Bu kararda esasen RP, demokrasi karşıtı bir parti olarak görülüp mahkum edilmiş; ancak AİHM'nin "şiddete başvurmadıkları, şiddeti açıkça teşvik etmedikleri sürece demokratik düzenlerde siyasi partiler kapatılamaz" şeklindeki yerleşik içtihadlarına karşın sürekli parti kapatan devletin tutumunun demokrasiyle bağdaşıp bağdaşmadığı konusunda hiçbir şey söylenmemiştir. Kaldı ki AİHM'nin içtihadı, siyasi partilerin, şiddeti içermedikçe, yerleşik devlet düzeninin değiştirilmesini de isteyebilecekleri ve bu halde dahi demokratik düzenlerde siyasi partilerin kapatılamayacağı yolundadır. Çünkü siyasi partiler, demokrasilerin vazgeçilmez temel unsurlarıdır; hem örgütlenme özgürlüğünün, hem de düşünce özgürlüğünün en önemli araçlarıdır. RP yöneticilerinin şiddeti meşru gördüklerine ilişkin herhangi bir kanıt yoksa da, şiddete başvurmak konusunda net olmadıkları düşüncesi, bu karara dayanak oluşturabilmiştir. Hukukun evrensel kuralı "şüpheden sanığın yararlanacağı" yolunda olmasına rağmen bu davada RP, somut kanıt olmaksızın, sadece şüpheye dayanılarak mahkum edilmiştir. Hatta AİHM, bu kararında, RP'nin iktidara gelmekle, projelerini gerçekleştirmek ve kamu düzenini değiştirmek için bir fırsat yakaladığını, dolayısıyla şiddeti teşvik etmesine artık gerek olmadığını düşünmüştür. Dolayısıyla bu kararda, teknik inceleme neredeyse hiç yapılmamıştır. Zaten karşı oy yazıları, kararın kendisinden daha ayrıntılıdır. Sonuç olarak AİHM, sorunu çözmemiş; aksine taraf tutarak sorundan kaçmıştır. Anayasa Mahkemesinin, kararına dayanak oluşturduğu RP'nin iktidara gelmesi halinde dinsel ayrımcılık yapacağı, şeriatı uygulayacağı ve şiddet kullanacağı varsayımlarını, AİHM de aynen doğru kabul ederek, Anayasa Mahkemesinin kararını tekrarlamaktan başka hiçbir inceleme yapmamıştır.
  • Bir siyasi partinin başörtüsü takmayı savunması, başlıbaşına demokrasi karşıtı bir suç olarak kabul edilmiştir. Başörtüsü gibi, mesai saatlerinin Ramazan aylarında ya da Cuma günlerinde değiştirilmesini önermek, demokrasi için büyük bir tehlike olarak görülmüş ve RP'nin şeriat devleti kurma konusundaki gizli amaçlarını ortaya koyan kanıtlar olarak değerlendirilmiştir. Oysa AİHM'in Cumartesi ve Pazar günleri çalışmaması da, Yahudilerin ve Hıristiyanların dini inançlarından kaynaklanmaktadır ve bir demokrasi sorunu olarak mahkeme tarafından da algılanmamaktadır.
  • Bu davada somut delillerden çok, niyetler, "gizli" amaçlar yargılanmıştır. Yol gösterici bir içtihat, referans olacak bir karar çıkmamıştır. Bu karar, demokrasi vurgusu fazlasıyla çok, ama ne yazık ki kendisi de antidemokratik bir karardır. Ancak karardaki yanlışlarda, başvurucuların da payının olduğu anlaşılmaktadır.
  • İçinden geçtiğimiz süreçte başvurular, daha çok din özgürlüğü ile ilgili olarak yapılmaktadır. Bu alanda da genellikle Türkiye'nin lehine kararlar verilmektedir. Ama aslında bu kararlar, Türkiye'nin haklılığını göstermemektedir; aksine Avrupa'nın Türkiye ile barışma, Türkiye'yi kendine çekme stratejisinin uygulamaları olarak bu kararlar verilmektedir. Zaten bir süredir AİHM'de Türkiye'yi memnun etme eğilimi gözlenmektedir.
  • Türkiye kamuoyu, bu kararla AİHM'nin de Avrupa'nın Türkiye'yi kendine çekme stratejisine ayak uydurduğu değerlendirmesini yapacaktır. AİHM, bu kararla birlikte, siyasi partileri demokrasilerin vazgeçilmez temel unsurları görmekten vazgeçmiştir ve Türkiye kamuoyunun bu kararın, hukuki olmaktan çok politik bir karar olduğunu düşünmesine yol açmıştır. Bu karar çok önyargılıdır ve yerleşik kriterleri değiştirmektedir.
  • Bu karar, Türkiye'ye insan hakları ihlallerine devam için verilmiş bir ruhsattır.
  • Bu karar, Türkiye'de birilerinin tüm topluma dayattığı "bize özgü" demokrasi; "bize özgü" laiklik; "bize özgü" insan hakları politika ve uygulamalarının devamı için verilmiş bir vizedir.
  • Bu karar, Türkiye'ye, kişileri düşünce ve inançlarından ötürü yargılayıp cezalandırabilirsin demektir.
  • Oysa partilerin hukukuna ilişkin Venedik Komisyonu raporlarında "Anayasal düzeni yıkmak için şiddeti savunan ya da şiddeti politik araç olarak benimseyen partilerin, istisnai olarak kapatılabileceği" belirtiliyor. Nitekim AİHM, Sosyalist Parti ile ilgili kararında, "Bir partinin Sözleşme'den doğan hakları, basit bir şekilde milli otoritenin 'Anayasayı hedef alıyorlar iddiası ile kaldırılamaz." demektedir.

· AİHM'nin daha önceki kararlarında 'parti kapatmayı ve yöneticilerine siyasi yasak getirmeyi radikal ve şiddetli bir tedbir olarak nitelendirerek verilen kapatma kararıyla Türk Anayasa Mahkemesi'nin örgütlenme ve ifade özgürlüğüyle ilgili yaklaşımının da kabul edilemez bulunduğunu' kaydetmişti. Ayrıca, ifade özgürlüğünün sadece zararsız ve sıradan değil özellikle saldırgan, sarsıcı ve rahatsız edici düşünceler için de geçerli olduğunun altını çizmiş, bu anlamda resmi görüşlere karşı gelen kişilerin de politik arenada yer alabilmesi gerektiğine dikkat çekmişti.

  • Bu karar çarpıcı bir çifte standart örneğidir. Bu yaklaşım, yarın bir Hizbullah elemanının yapacağı işkence başvurusunu da reddedebilir; bazılarına işkence yapılmasını meşru görebilir.
  • Bu karar tüm dünyada insan haklarını etkin kılma mücadelesine büyük bir darbe vurmuştur. Ve bu kararla AİHM, kendi anayasası olan AİHS'ne aykırı karar vermiş ve kendisini tartışmalı hale getirerek Anayasa Mahkemesiyle benzerlik içerisine düşmüştür.
  • Bu davada politik kullanıma açık, politik kullanım için oldukça elverişli bir karar üretilmiştir. Aynı zamanda bu karar, yanlış açılmış davalarla, iyi yönetilmemiş davalarda, ne kadar kötü kararlar çıkabileceğinin de çarpıcı bir örneğidir.

FAALİYET BİLGİLERİKategori Adı Basın AçıklamalarıTarih 2001-08-01
Okunma Sayısı : 2409
Şube ve Temsilcilerimiz
mazlumder-genel-merkez
İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği - MAZLUMDER GENEL MERKEZ
Adres: Molla Gürani Mh. Şehit Pilot Mahmut Nedim Sk, No: 5 Kat: 4 Fatih / İSTANBUL (Aksaray Metro Durağı B Kapısı Karşısı)
E-posta: mazlumder[a]gmail.com | Telefon: +90 (0212) 526 2440 | Faks: +90 (0212) 526 2438

Ziyaretçi Sayımız : 4645363